Tercüme-i Hal: Mehmed Hazik Efendi

2 Nisan 1911

Tercüme-i Hal: Mehmed Hazik Efendi

Tercüme-i Hal: Mehmed Hazik Efendi

2 Nisan 1911 - Hicri: 2 Rebiülahir 1329, Rumi: 21 Mart 1327

Beyânülhak - Sayı: 4. Cilt 104. Sayı

Muhibb-i meali olan milletler, kendi aralarında şerefenuma-yı zuhur olan ulema ve üdebaya karşı pek büyük, pek ciddi bir hürmetle mütehassıs bulunurlar.

Meftun-u kemalat olan milletler, alem-i insaniyetin i’tilasına hizmette bulunmuş olan fudala ve hukemanın muazzez nameleriyle tezyin-i sahaif etmeyi en ulvi vazife addederler. Medeniyetçe büyük bir mevki işgaline muvaffak olan milletlerin kütüphane-i irfanına müracaat olunur ise ulema ve fudalasının teracim-i ahvaline yüzlerce nefis nefis eserlere tesadüf olunur. Bundan dolayıdır ki parlak, muhteşem bir medeniyet vücuda getirmiş olan İslamlar, kendi içlerinde yetişmiş olan meşahirin, ulema ve üdebanın teracim-i ahvaline dair vefeyatü’l ayanlar, tezkiretü’ş şuaralar, şakayik-i numaniyeler, tekmiletü’ş şakayıklar gibi birçok kıymetdar eserler meydana getirmişlerdir. Lakin şu da inkar olunamaz ki bu kadar itina ile beraber yine birçok eazim-i milletin teracim-i ahvali zapt edilmeyerek, latif vücudları gibi muhterem nameleri de adem-abad nisyana terk edilmiş, ulviyet-i fıtriyelerini, nezahat-i Fikriyelerini tasvir eder asar-ı müfideye destur olunamamıştır. İşte bu cümledendir ki bir zamanlar terakkiyat-ı ilmiyemize hizmette bulunmuş, asri noktai-nazardan parlak parlak asar-ı edebiyye vücuda getirmiş olan Mehmet Hazik Efendi merhumun terceme-i haline dair hiçbir malumat verilmemiştir. Binaenaleyh bu fazıl-ı muhteremin hayat-ı alimanesine ait vakıf olduğum malumat-ı atiyeyi vermeden kendimi alamadım. Şöyle ki; bundan takriben iki yüz sene mukaddem, Karabağ tarafından Ağa Bekir, Kara Bekir namında iki zat, Erzurum'u teşrif ederek Ağa Bekir efendi teşnegan-ı tarikat-ı sirab-ı hakikat etmeye başladığı gibi Kara Bekir efendi de zevk-cuyan, ilm ve marifetin ufk-u efkarını şaleyab-ı kemalat eylemeye çalışmıştır.

İşte hazreti Hazik, işbu Karabekir efendinin sulbünden kadem-i nihade-i vücud olup, sahih bir fikir, gayr-i mütezelzil bir metanetle iktisab-ı uluma sa’y ederek ulvi, şayan-ı tebcil bir surette safahat-ı istikbalini tenvire muvaffak olmuştur. Müşar-ı ileyh sadat-ı kiramdan olduğundan Erzurum nakibül eşraflığına tayin ve (1170) tarihinde uhde-i istihaline müftülük vazifesi tevcih buyrulmuştur.

Nefaset-i mimariyesiyle çok seyyahinin nazar-ı takdirini celp etmekte bulunan Hatuniye medrese-i atikasında müderris olduğundan bir hayli zevatın tefeyyüz ve tealisine sebep olmuştur. İstanbul'a seyahatinde, Sultan Mustafa-i salis hazretleriyle görüşmüş, divan-ı eş’arı’nın bir nüshasını der-aliyye’de bırakmıştır.

Bazı ebyatıyla zirve matlaı gösterilen (bülbül) redifli gazeli, Ziya Paşa merhumun hazeini’l eş’ar itlakına sezaver olan harabatı’nda mezkurdur.

“Gülistan-ı seraser kabildi avazın ey bülbül

Nedendir oldu nale-ruz ve şeb demsazın ey bülbül?’’

Bu şair-i mader-zad’ın tasavvurat-ı şairanesi pek latif, pek alidir. Asar-ı edebiyesi, nezih ruhları ihtizaza getirecek derecede hissiyat-ı rakikayı haizdir. Metin, bir fikr-i münevverin mahsulü olup;

“Yeter cengaver oldu masiyetle kalb-i nurani

Yeter çirkab-ı isyan oldu eyledi alude dâmân’’

Matlaıyla başlayan miraciyesi pek arifanedir.

Mecmua-i eş’ar’ı mütalaa olunduğunda birçok rengin rengin gazelleri, müşa’şa’, ahengdar kasideleri görülür. Çıldır valisi hakkında söylediği;

“Hod-perestane züum ile allame-i devran olur

Mekteb-i irfana gelse tıfl-ı ebced-i havan olur’’

Matla’lı kaside-i nazidesi pek zarifane, pek hakimanedir.

“Kimdir bu rüzgarda asude-i hal olan?

Tarih-i sergüzeşt-i selef ezberimdedir.’’

Beyti durub-u emsal-i Osmaniye sırasına geçmiştir.

Hassa bir tabiata malik olduğunu gösteren;

“Na-şinas, vaz-ı na-hemvar olan asudedir

Harda bin tür yaran olmasaydım keşke

Vahşet efza-yı cünun oldu bana hüsn-ü hard

Dehr-u vadi-i irfan olmasaydım keşke’’

Beyitleri pek latif, pek manidardır.

Erzurum valisi Çıtacı Abdullah Paşa ile meşaireleri meşhurdur. Bir gün paşayı zihnen meşgul görür, sebebini sual edince, paşa;

“Bir nam için bin zahm-ı neşter yer’’ gibi bir mısra hatırama geldi fakat mısra-ı sani bulamadım demekle hazreti Hazik: “Düşenler nam-ı kayda çarh elinden hayli hançer yer’’ mısraını bil-bedahet söyler.

Bundan dokuz-on sene mukaddem divan-ı eş’arı’nı Erzurum nakibül eşrafı Abdürrezzak İlmi efendi İstanbul'da tab’ ettirmişse de maalesef milleti, nuraniyet-i fikriyeden mahrum bırakmakla mütelezziz olan müstebid bir hükümdarın ahd-i saltanatına! müsadif olduğundan birçok kıymetdar gazelleri, beyitleri çıkarılmıştır. Ezcümle: ‘’Böyle kalır mı daim medar-ı kevkeb’’ mısraı - bugün haziz-i fenaya sukut etmiş olan Yıldız hakkında bir saniha-i teşe’üm! addedildiğinden tayyolunmuştur.

Hazik efendinin, Tefsir-i Kadi üzerine gayr-i matbu’ talikatı vardır. Marifetname sahibi Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretlerinin farisi hocasıdır. Müşarun ileyh tarafından tanzim olunan beyt-i atiyenin gösterdiği veçhile (1176) tarihinde şükufezar-ı lahuta rıhlet etmekle Erzurum ahalisini senelerce eşk-i zir teessür bırakmıştır.

“Hakkı denildi fevtine tarih Hakka yöneldi Hazik efendi’’

Mekteb-i Kudat ikinci sınıf talebesinden

Erzurumlu Ömer Nasuhi