Taaddüd-i Zevcat Müessese-i İctimaiyyesi -I
28 Şubat 1924
Taaddüd-i Zevcat Müessese-i İctimaiyyesi -I
Taaddüd-i Zevcat Müessese-i İctimaiyyesi -I
28 Şubat 1924--Hicri: 22 Recep 1342 , Rumi: 28 Şubat 1340--Sebilürreşâd--Sayı: 23. Cilt 590. Sayı
Teaddüd-i zevcat usulünün tarihçesi -Şeriat-ı İslamiye teaddüd-i zevcat usulünü tahdit ve ıslah etmiştir- Din-i İslamda teaddüd-i zevcatın cevazı- Teaddüd-i zevcat usulü hakkındaki itirazat- Bu itirazata cevap-Teaddüd-i zevcatın ferdi,içtimai fevaid ve muhsenatı
Teaddüd-i zevcat usulünün tarihçesi ;
Teaddüd-i zevcat müessese-i içtimaiyesi zaruriyat-ı hayatiyeden madud olarak edvar-ı kadimeden beri mevcut bulunmuştur. Asar-ı kadimeye ait rivayat-ı tarihiyeden ve bilhassa ‘’ahdi-i atik ve ahdi-i cedid denilen Tevrat ve İncil nüshalarından anlaşıldığı üzere teaddüd-i zevcat usulü cemiyet-i beşeriye arasında öteden beri cari olmuştur. Enbiya-i salife hazeratından birçoklarının müteaddit zevceleri vardı. Ezcümle İbrahim aleyhisselamın Sare ve Hacer namında iki muhterem refikası bulunduğu gibi Yakup aleyhisselamın da dört zevcesi var idi. Nübüvvet şerefiyle hükümet nimetine nail olan Süleyman aleyhisselamın ise birçok zevceleri ve üç yüzü mütecaviz müstefreşesi mevcut idi.
Vaktiyle Hindiler, Babilliler, Asuriler, İraniler, Mısriler arasında da kesret-i zevce usulü cari idi. Mısriler pek yakın akraba ile izdivaç edebilirlerdi. Mısrilerden yalnız rüesa-yı ruhaniye hakkında kesret-i zevcat usulü caiz değildi.
Ezman-ı kadimede gayr-i mahdut bir daire dahilinde cereyan eden teaddüd-i zevcat usulü İbraniler arasında da birçok zaman devam etmiştir. Erkeklere nispetle kadınlar daha fazla bulunduğundan bu usule pek ziyade lüzum görüyorlardı. Muahhiran Romalılar tarafından Beytü’l Makdis’in tahrip edilmesi üzerine Musevileri muhtelif memleketlere muhaceret ettiler,muhtelif akvam ile ihtilata mecbur oldular, bu esnada içlerinden birçokları teaddüd-i zevcat usulünü terk etmeğe başladı. Nihayet bundan dokuz asrı mukaddem Vorms şehrinde in’ikad eden bir meclis-i kebir-i ruhanide reis bulunan haham Ğarşun tarafından bu usul men ve tahrim edilmiştir. Fakat bu memnuiyete rağmen meşruiyet baki olduğundan hala Museviler arasında müteaddit kadınları taht-ı nikahında cem edenler bulunmaktadır. Ezcümle Suriye havalisindeki zengin Museviler arasında bu usul kema fi’s sabık caridir.
İşte Musevilerde böyle olduğu gibi Nasraniyet-i sahihada da kesret-i zevcat usulünün gayr-i caiz olduğuna dair bir nakil mevcut değildir. Elyevm eldeki İncil nüshalarında da vahdet-i zevcenin lüzumuna, teaddüdün memnuiyetine ait hiçbir sarahat yoktur. Bu memnuiyet mücerret Roma kadınlarına ittibaen sonradan vücuda gelmiştir.
Zaman-ı cahiliyette Araplar arasında dahi bu usul pek ziyade cari idi. Bir erkek taht-ı nikahında birçok kadınları cem edebilirdi. Zevç, zevceleri üzerinde her türlü hukuka malik idi. Hatta bu kadınlar adeta zevcin emvali mesabesinde olup vefatından sonra verasesine intikal ederdi.
Kütüb-ü tefasirde mezkur olduğu üzere zaman-ı cahiliyette bir erkek vefat edince asabesinden bulunan şahıs bu müteveffanın zevcesi üzerine libasını atar ve ‘’ ben bu kadına başkalarından ehakkım’’ derdi. Sonra bu kadını dilerse yeniden mehir vermeksizin kendisi tezevvüç eder, dilerse başkasına tezviç ederek biçare kadının mehrini kendisi alırdı. Yahut zevcinden tevarüs ettiği emvali kendisine fidye-i necat olarak verinceye kadar bu kadının başkasıyla izdivacına mani olurdu. Fakat afak- ı beşeriyeti şaşaa-yı adaletiyle tenvir eden din-i islamın zuhurunu müteakip bu zalimane hareket ‘’ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَحِلُّ لَكُمْ أَنْ تَرِثُوا النِّسَاءَ كَرْهًا’’ ayet-i celilesiyle men olunmuştur.
Hala Museviler arasında kısmen böyle bir adet caridir. Musevilerden bir erkek bila velet vefat edince onun zevcesi berhayat bulunan kardeşine intikal eder. Kadın bununla izdivaca mecburdur. Bunun muvafakatini istihsal etmedikçe başkasıyla izdivaç edemez. Bunun hilafına hareket ederek başkasıyla izdivaç ederse nikahı mahkeme-i ruhaniye tarafından feshedilir. Şayet berhayat bulunan kardeşi bu kadını almaktan imtina ederse kadın bu hakkı mahkemeye müracaatla dava edebilir. Yine imtina vuku bulursa kadın bu erkeğe karşı bazı tahkiramiz merasimde bulunduktan sonra başkasıyla izdivaca mezuniyet kesbetmiş olur.
-Şeriat-ı İslamiye Teaddüd-i zevcat usulünü tecdit ve ıslah etmiştir ;
Görülüyor ki şeriat-ı İslamiye teaddüd-i zevcat usulünü bidayeten tesis etmemiştir. Belki öteden beri beyne’l akvam gayr-i mahdut bir halde cari olan bu usulü tahdit etmiş, bu bapda bir kısım ahkam ve şerait vaz’ ve tayin ederek bu müesseseyi ıslah eylemiştir.
Şeriat-ı islamiyeye nazaran bir erkek adalete riayet etmek şartıyla taht-ı nikahında iki ve nihayet dört kadın cem edebilir. Efrad-ı ümmetten herhangi bir erkek dört kadından ziyadesi hakkında temin-i adalete muktedir olmayacağından artık onun hakkında bundan ziyadesi karin-i cevaz olamaz. Bu hususta gerek cumhur-u müslimin ve gerek mezahib-i mutebere-i İslamiye eimmesi müttefiktirler. Hatta Gaylan bin Seleme hazretleri taht-ı nikahında bulunan on bir zevcesiyle beraber şeref-i İslama nail olunca Rasul-ü Zişan efendimiz ‘’ya Ğaylan ! zevcelerinden dördünü ihtiyar edip mütebakisinden müfarakat eyle’’ diye emir buyurmuştur.
Din-i İslamda teaddüd-i zevcatın cevazı
Din-i islamda teaddüd-i zzevcatın böyle mahdut bir daire dahilinde cevazı ‘’ وَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا تُـقْسِطُوا فِي الْيَتَامٰى فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ مَثْنٰى وَثُلٰثَ وَرُبَاعَۚ’’ ayet-i kerimesiyle sabit olup büyük bir hikmete,mühim bir zarurat-ı içtimaiyeye müstenit bulunmuştur.
Sahih-i Buharide mezkur olduğu üzere Urve bin Zübeyr, hazret-i Aişe-i Sıddıka validemizden ‘’ وَاِنْ خِفْتُمْ’’ ayet-i celilesinin sebeb-i nüzulünü sual etmiş, hazreti Aişe de şu mealde malumat vermiştir ; ‘’ hemşirezadem ! bazı yetimeler velilerinin hicr ve terbiyesinde bulunurda veliler yetimelerin malına, hüsn ve cemaline rağbet ederek onları kadr-i maruftan dun birer mehir ile kendileri için tezevvüce kıyam ederler. İşte bu ayet-i kerime ile veliler ifa-yı adalete davet edilmiş, mehr-i misli ikmal, adalete riayet etmeksizin yetimeler ile izdivaçtan nehyolunmuş, kendileri için helal olan başka kadınlar ile kadr-i teehhül edebilmelerine ruhsat verilmiştir.’’ Görülüyor ki şeriat-ı adilemiz yetimelerin hukukuna adem-i riayet gibi şime-i diyanet ve insaniyete yakışmayan bir hareketten erkekleri men etmiş, onları bir tarik-i savabe sevk eylemiştir.
Artık bu dinin bu ulvi emirlerine riayetkar olan bir müslim hiçbir vakit kendi temayülatına, kendi menafi-i zatiyesine tabii olarak taht-ı velayetindeki yetimelerin hukukuna,saadet-i hayatiyesine tecavüz edemez. Belki meşru surette hareket eder ve ledeyi’l icap matlubuna muvafık olan kadınlardan adalete riayet etmek şartıyla dörde kadar tezevvüç edebilir. Bu cihet, müsaade-i şeriyeye iktiran ettiğinden hiçbir kimsenin itiraza salahiyeti olamaz.
Şunu da arz edelim ki ‘’ وَاِنْ خِفْتُمْ.’’ Ayet-i kerimesi hakkında daha birçok tevcihat vardır. Tefsir-i kebirde muharrer bir tevcihe göre bazı kimseler yetimeler hakkında ifa-yı adalette kusur edeceklerinden havf ederek onları taht-ı velayetlerinde bulundurmaktan tevakki ederlerdi. Bu ayet-i celile ile de fuhşiyattan ihtiraz etmeleri kendilerine ihtar olunmuştur.
Bu takdirde ayet-i celilenin meali-i alisi şöyle olur ; ‘’ey müminler ! eğer siz yetimeler hakkında icra-yı adalet edememekten havf ediyor iseniz fuhşiyattan da havf ediniz. Helal olan kadınlardan ikişer,üçer,dörder tezevvüç ederek muharrematın etrafında dolaşmaktan ihtiraz eyleyiniz. Mea heze ! eğer bu kadınlar hakkında da adalete riayet edememekten havf eder iseniz yalnız birer zevce ile veya malik bulunduğunuz cariyeler ile iktifa ediniz. Bu cihet, zulüm ve cevrde bulunmamanıza daha karibdir.’’
İşte bu tevcih ile de pek güzel tezahür ediyor ki teaddüd-i zevcatın cevazı cemiyet-i beşeriyenin nezahet-i ahlakiyesini muhafaza, iffet ve adaletle ittisafını temin gibi ulvi gayelere müstenit bulunmuştur. Nitekim bu hususata dair atiyen izahat verilecektir.
Teaddüd-i zevcat usulü hakkındaki itirazatlar
Malum olduğu üzere Avrupalılar son zamanlara kadar teaddüd-i zevcat usulü hakkında bir hiss-i husumet göstermekte bulunmuşlardır. Hatta ehl-i İslam arasında bu usulün mevcudiyetine binaen bazı garplılar Müslümanları vahşet ile, medeniyetten mahrumiyet ile ithama kadar cüret etmişlerdir. Teaddüd-i zevcat müessesesi hakkındaki bir hiss-i husumet bilahare mücerret bir fikri taklit ile şarklılar arasında da yüz göstermiştir. Bu müessese hakkındaki itirazat şöylece telhis edilebilir ;
1-teaddüd-i zevcat usulü intizam-ı aileye,saadet-i içtimaiyeye manidir. Müteaddit zevceleri olan bir erkek muntazam,samimi bir aile teşkiline muvaffak olamaz. Bu halde aile hayatından beklenilen saadet-i içtimaiye de tecelli edemez.
2- bu usul, hüsn-ü imtizaca manidir. Müteaddit zevceler arasında daima bir kıskançlık hükümferma olur. Gerek bu müteaddit zevceler arasında ve gerek bunlardan dünyaya gelecek çocuklar arasında muhabbet ve samimiyet mevcut olamaz. Birbirine karşı böyle husumetkarane bir vaziyet alan bir aile efradından ise ne beklenebilir?
3-bu usul kadınların hukukunu muhildir. Müteaddit zevceleri olan bir erkek bu kadınların hukukuna riayet edemez, bu halde kadınlar mağdur olmuş olurlar.
4- bu usul, kadının izzet-i nefsini rencide eder. Bir kadın kendisiyle bir kaşane-i izdivaç tesis etmiş olduğu zevcini diğer bir kadın ile daha müteehhil görünce izzet-i nefsi rencide olur, gurur-u nefsaniyesi cerihadar olmuş bulunur.
5- bu usul, kaide-i müsavata münafidir. Bir erkek dört kadın alabildiği halde bir kadın birden ziyade erkekler ile bir zamanda izdivaç edemiyor.
6- bu usul, adaletle kabil-i telif değildir. Çünkü bir erkek müteaddit zevceleri hakkında aynı derecede muhabbet ve sadakatle mütehassis olamayacağından her halde bu kadınlardan bir kısmı hakkında adalet temin edilmemiş olur.
7-bu usul, ihtiyacatı tezyid ederek sefalet-i umumiyeye bais olur. Çünkü bir şahıs, müteaddit zevcelerini ve bunlardan tevellüt edecek çocukları hüsn-ü idareye kadir olamaz. Bunun neticesinde de bu aile ihtiyaç ve sefalet içinde kalır, bu hal ise bütün bir cemiyete tesirden hali olamaz.
8- bu usul, serverin inkısamına sebebiyet verir. Çünkü müteaddit zevceleri bulunan bir şahsın vefatında emvali birçok kimseler arasında taksime tabi olur. Her birinin hissesine az bir şey isabet eder. Bu suretle inkısama uğrayan servetten de ne efrat ne de cemiyet müstefit olamaz.
9- Garpta bu usul cari değildir. Binaenaleyh biz bu müessese-i içtimaiyeyi kabul eder isek Garbın su-i nazarlarını celp etmiş oluruz. Garbın o kıymetdar teveccühünden mahrum kalırız. Sonra halimiz ne olur ?
-Teaddüd-i zevcat uuslü hakkındaki itirazata cevap ;
1- teaddüd-i zevcat usulü, intizam-ı aileye, saadet-i içtimaiyeye neden mani olsun? Bunlara mani olan şey dini,içtimai güzel bir terbiyenin noksanı,şerait-i izdivacın fıkdanıdır. Din-i islamda teaddüd-i zevcatın ne gibi şerait dahilinde tecviz edildiği güzelce mülahaza edilirse bu usulün intizam-ı aileye ve saireye münafi olduğunu iddiaya mahal kalmaz. Bir erkek ki servete malik,kuvve-i bedeniyeyi haiz, hukuk-u zevciyeti her veçhile temine muktedirdir. Artık öyle bir erkeğin müteaddit zevceleri bulunmasından dolayı intizam-ı aile niçin bozulsun ? saadet-i içtimaiye neden muhtel olsun? Bu evsaf-ı cami olmayan erkeklerin ise bir zevce ile iktifa etmeleri icabat-ı şeriyyedendir. Nitekim Furkan-ı hakimde ‘’ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً’’ buyrulmuştur.
2-teaddüd-i zevcat usulü hüsn-ü imtizaca manidir deniliyor. Filvaki teaddüd-i zevcat sebebiyle bazı aileler arasında bir su-i imtizaç yüz gösterebilir. Fakat güzel düşünülür ise su-i imtizacın asıl başka esbap tesiriyle vücuda geldiği pek ala anlaşılır. Gerek zevceler arasında ve gerek bunların çocukları arasında bir adavet ve iğibirarın zuhuru güzel bir terbiyeye adem-i mazhariyetten neşet eder, evamir-i şeriyyeye adem-i riayetten ileri gelir. Halbuki insanlar hüsn-ü terbiye ile, evamir-i şeriyyeye riayetle memurdurlar. İnsanlar hodgamlıktan tecerrüt etmekle, adab-ı muaşerete, hukuk-u karabete riayet etmekle mükelleftirler. Böyle güzel bir tehzip görenler arasında öyle zannedildiği gibi kıskançlıktan, adavet ve iğbirardan eser görülmez. Bu tehzipten mahrum olanlar ise zaten hiçbir kimse ile imtizaca muvaffak olamazlar.
Biz bir zevç ile zevceden ve ana baba bir kardeşlerden müteşekkil nice ailelerin ahvaline vakıfız ki bunların arasında daima niza ve şikak cari olmaktadır. Bunların eyyam-ı hayatı zehr-alud bir maişetin meş’um tesiriyle mahvolup gitmektedir. Bunların içtimai hayatlarında asla bir mesudiyet lem’ası münceli olmamaktadır.
Bilakis yine birçok ailelerin şuun-u hayatiyelerine muttali bulunmaktayız ki bunlar birçok nüfustan müteşekkil oldukları halde mücerret aldıkları hüsn-ü terbiye sayesinde pek mümteziç, mesut bir halde yaşıyorlar. Bunlardan her biri herhangi biri biraz rahatsız bulunsa diğerleri beyinlerinden vurulmuşçasına bir teessür içinde kalıyorlar. Binaenaleyh teaddüd-i zevcat usulü aleyhinde bulunmaktan ise efrad-ı milletin güzel bir tehzibe, mükemmel bir terbiyeye nailiyetini temine çalışmak daha muvafık olmaz mı?
3-teaddüd-i zevcat usulü, ahkam-ı şeriyyemize riayet edilmek şartıyla zevcenin hukukunu asla ihlal etmez. Şeriat-ı adilemiz zevç ile zevceden her birini bir kısım vezaif ile mükellef tutmuş,mukabilinde de her birine bir takım hukuk bahşetmiştir. Bir kadın ne kadar vezaif ile mükellef ise o nispette de hukuka naildir. Nitekim Furkan-ı mübinde ‘’ وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذٖي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِࣕ’’ buyrulmuştur.
Müteaddit zevceleri olan bir erkek bu kadınlardan her biri için halleriyle mütenasip, müstakil bir mesken tedarikine,bunların yanlarında bilmünavebe beytûtete,her biri hakkında aynı derecede izhar-ı temayüle borçludur. Uhdesine teveccüh eden bu gibi vazifeleri hüsn-ü ifa etmeyen bir zevç, zevcesinin talebiyle mahkemeye celp olunarak bu vazifeleri ifaya cebrolunur. Bu gibi vezaife riayet edemeyecek kimseler hakkında ise teaddüd-i zevcata zaten mesağ yoktur.
Aleyhisselatu vesselam efendimiz ’’ من كان له زوجتان فمال إلى إحداهما جاء يوم القيامة وشقه مائل’’ buyurmuştur ki ‘’iki zevcesi olan bir kimse kısım hususunda bunlardan birine daha ziyade meylederse kıyamet günü bedeninin bir tarafı çarpık olarak haşr olunur.’’ Mealindedir.
Velhasıl bir erkek ki zevcelerinin nafakalarını temine, bunların temayülat-ı nisvaniyelerini tatmine ve sair hukuk-u zevciyeti ifaya kadir olur, artık böyle bir erkeğin taht-ı nikahında bulunan bir kadının hukuku,mücerret diğer zevcelerin mevcudiyetinden dolayı neden muhtel olsun? Belki şeraitini haiz olan bir erkeğin yalnız bir kadınla iktifaya icbar edilmesi mukteza-yı fıtrata muhalif, zarurat ve maslahata münafi olduğundan çok kere erkeğin hukukunu ihlal eder.
4-teaddüd-i zevcat usulü neden kadının izzet-i nefsini rencide etsin? Bir kadın afif, vazifeşinas, hukukperver bir erkeğin taht-ı nikahında bulunmakla mesut addediyor velev ki o erkeğin başka zevceleri de bulunsun. Müslüman hanımları hiçbir vakit meşru muameleyi kendi izzet-i nefislerine karşı bir tecavüz telakki etmezler. Vakıa bazı hanımlar zevçlerinin tekrar teehhül etmelerinden müteessir olabilir. Fakat bu bir itiyat meselesidir. Zevcelerine olan muhabbet ve merbutiyetlerinin şayan-ı takdir görülen bir tezahürdür. Yoksa izzet-i nefislerinin rencide edilmiş olması zehabından menbais değildir. Ya öyle bir takım erkekler bulunuyor ki bunlar zahiren bir zevce ile kanaat ettikleri halde bu zavallı kadınların hukukuna asla riayet etmiyorlar. Bütün zamanlarını eğlence mahallerinde, bir kısım iffetsiz kadınların fuhş-alud hücrelerinde imrar edip duruyorlar. İşte bir kadının izzet-i nefsini cerihadar edecek şey ancak bu gibi gayr-i meşru, sefihane hareketlerdir. Avrupa kadınları bir erkeğin iki zevceye malikiyetini medeniyete, hukuk-u nisvana münafi görüyorlar da zevcelerinin ‘’metres’’ denilen alude-damen kadınlar ile peyda-yı münasebette bulunmalarında bir mahzur görmüyorlar. Ne garip halet-i ruhiyedir ki meşru, nezih bir muamele ta’yib olunuyor da gayr-i meşru, nezahete münafi bir hareket nazar-ı lakaydı ile görülüyor,bu hususta müsamaha tecviz ediliyor.
Ömer Nasuhi