Talebe-i Ulum Efendilere
19 Eylül 1913
Talebe-i Ulum Efendilere
Talebe-i Ulum Efendilere
Medrese İtikadları - 17. Sayı
19 Eylül 1913
Hicri: 17 Şevval 1331 , Rumi: 6 Eylül 1329
Tahsilde bulunanlar için mütemadiyen çalışmak kabil olamayacağından öteden beri münasip vakitlerde tatile mecburiyet hissedilmiştir. Aylarca tahsilde bulunan talebe-i ulum bu tatil esnasında biraz rahat eder, aza-yı bedeniyesini,kuvve-i zihniyesini dinlendirir. İhtiyacat-ı beşeriyesine dair hususatı ru’yette bulunur. Akraba ve ehibbasıyla mülakat ederek vezayif-i içtimaiyesini ifaya muvaffak olur, ba’dehu bir şevk-i cedid ile tahsilini takibe başlayarak malumatını tezide çalışır.
İşte İstanbul’da dahi şuhur-u selase münasebetiyle yapılmış olan tatile bugünlerde hatime veriliyor, talebe hayatında yeniden bir faaliyet uyanmaya başlıyor. Ey talebe-i ulum! Ey nur-u basir-i ümmet olan zümre-i muhlisin! Bütün alem-i İslamiyet size bakıyor, bütün Müslümanlar sizden müstefid ve müstenir olmak istiyor. Siz kazanacağınız ilim ve fazilet ile, hüsn-ü ahlak ve mekarim ile bütün millet-i İslamiye için bir numune-i imtisal olmağa çalışmalısınız. Çalışınız! La yenkatıu bir metanetle tahsil-i kemale çalışınız! Bilmelisiniz ki din-i mübini muhafaza etmek, islamiyeti din düşmanlarına karşı müdafaa eylemek sizin uhdenize müterettip bir vazife-i mukaddesedir. Ey talebe-i zevi’l ihtiram! Bilirsiniz ki ilm öyle bir latife-i kutsiyedir ki erbabının kadri (اِنَّمَا يَخْشَى اللّٰهَ ) ayeti kerimesiyle ( العلماء ورثة الأنبياء ) gibi ehadis-i şerife ile i’la buyrulmuştur.
Evet ilim bir latife-i kudsiye, bir mevhibe-i ilahiye, bir atiyye-i lahutiyedir. Bugün alem-i medeniyeti tezyin eden, inzar-ı mütefekkirini nurlar içinde bırakan bedayi’, günagün terakki bütün ulumun ve mearifin semerat-ı cemilesinden başka bir şey değildir.
“İlmin ulvi kadrini bir veçh-i bihterin
İspat eder şehadet-i hel yestevillezin’’
Efrad-ı beşeriyenin mahlukat-ı saireden efdal ve eşref bulunması, kuvvet ve satveti sayesinde midir? Elbette değildir. Zira birçok zi-hayat mahlukat görüyoruz ki insanlardan daha metin, daha kaviyyül bünye olarak yaradılmıştır. Bu halde insanların kadrini i’la eden, insanları mübareze-i hayatiyede mahlukat-ı saireye galip eyleyen şey nedir? Şüphe yok ki mütehalli bulundukları ilim ve marifetten başka bir şey değildir.
İnsanların bu latife-i rabbaniye, bu nuraniyet-i ebediye sayesindedir ki hakayik-i eşyaya muttali olur, insaniyete layık güzel güzel huylar ile tezyin zat eder, vezayif-i diniye medeniyesini hüsn-ü icraya muvaffak olur.
“ معرفت جانست انسان جسم وى
ادم بي معرفت لا شيء نه شي’’
Cemiyet-i beşeriyenin maruz bulunduğu ihtiyacat-ı mütenevvianın istifası ancak ilim ve kemalat ile mümkün olabilir. İhtiyacat-ı maddiyesini istifa edemeyen bir cemiyet, hayat-ı maddiyeden mahrum kalacağı gibi ihtiyacat-ı ruhiyesini tatmin edemeyen bir millet dahi hayat-ı maneviyeden behreyab olamaz.
“Zaman zaman terakki cihan cihan ulum
Olur mu cehl ile kabil beka-yı cemiyyat’’
Heva-yı nesiminin temevvücat-ı latifesinden mahrum olan yerlerde idame-i hayat mümkün olamayacağı gibi nefahat-ı illim ve marifetten bi-nasip olan akvam arasında da bedayi-i ulviye-i medeniyeden eser görülemez. Hayat-ı uzviyeyi temin eden leziz leziz miyah-ı cariyeden müstefid olmayan arazide çimenler, varaklar,çieçekler latif latif renkler ile tezeyyün ve tenevvür edemeyeceği gibi füyuz-u ilim ve marifetten seyrab olamayan milletler içinde de asar-ı münevvere-i faziletpiraye bahş-ı zuhur olamaz.
Hatta bunun içindir ki bir şair-i nezihul beyan ;
“ العلم يُحيي قلوب الميتين
كما يحيي البلاد إذا ما ماتت المطر
والعلم يجلو العمى عن قلب صاحبه
كما يجلي سواد الظلمة القمر’’
Diyerek ilmin meziyat-ı aliyesini takdirde bulunmuştur. Muhit-i islamiyette ilmin bir fariza-i diniye, bir vazife-i mühimme-i insaniye olduğu (طلب العلم فريضة) hadis-i şerifiule sabittir.
İslamlar, saadet-i dareyni temin için behemehal ilim ve marifete muhtaç bulunduklarını risaletmeab efendimizin (من أراد الدنيا فعليه بالعلم، ومن أراد الآخرة فعليه بالعلم، وَمن أراد الاثنتين معاً فعليه بالعلم) emr-i nebevileri sayesinde pek güzel idrak eylemişlerdir. Hâce-i kainat efendimiz (من استوى يوماه فهو مغبون) kelam-ı hikmet-i ittisamiyle insanların mütemadiyen kesb-i kemale mecbur, günden güne tezyid-i terakkiye müftekir bulunduklarını tefhim buyurmuşlardır. İşte İslamlar bu gibi avamir-i kudsiyenin tesiriyledir ki bütün şu'abāt-ı ulum ve fünun ile iştigal etmiş, az bir zaman tarafında bütün alem-i insaniyeti hayretler içinde bırakacak harikalar göstermiş, bütün zerrat-ı kainatın bir kanun-u tekamüle tabi olduğunu bütün hayat-ı uzviyenin ahkam-ı umumiye-i istifadan nasipdar bulunduğunu bütün akvam ve ümemden daha güzel anlamışlardır. ( ma ba’di var )
Fatih dersiamlarından Erzurumlu
Ömer Nasuhi