Sultan Selim'i Ziyaret
15 Nisan 1912
Sultan Selim'i Ziyaret
Sultan Selim'i Ziyaret
15 Nisan 1912
Hicri: 27 Rebiülahir 1330 , Rumi: 2 Nisan 1328-
Beyânülhak Sayı: 6. Cilt 154. Sayı
Geçen Cuma günü tatilden bilistifade Sultan Selim hazretlerini ziyarete gitmiştim. Osmanlı tarihinin en rengin, en parlak sahifelerini nam-ı azametiyle tezyin eden o cihangirin türbe-i sükunperverine karşı gözlerimi atfederek garip bir teessürle şu beyitleri okumağa başladım;
“Söyle ey timsal-i Nusret ! Ey selim-i kamur!
Böyle kabrinde niçin reng-i sükunet cilveger?
Söyle ey hazret neden girdin hazîz-i hak’e sen?
Kubbe-i eflake iclalin tanin-i endaz iken
Titretirken şark ve garbı nam-ı dehşet averin
Neşr-i envar eyliyorken seyf-i heybet perverin
Ah ki söndürdü nur-u satvetin zalim ecel
Eyledin toprakları ey berk-i ulviyet mahal
Alem-i lahuta rıhlet ettiğin günden beri
Milletin mahvolmada ikbal-i şevket perveri
Ruh-u pürnur’un bugün vermekte revnak cennete
Cilvegah olmuş vücudun Pertev-i kudsiyete
Parlıyor nüzhetine ravzandaki bir feyz-i celi
Kubbe-i türbendeki akis mehr-i satvet münceli
Çarpıyor inzara berk-i i’tila her köşeden
Zevkyab olmaktadır kabrini ziyaret eyleyen
Pertev hurşid sanime neşr-i nüzhet eyliyor
Bir mülktür makberin gelmiş ziyaret eyliyor
Kudsiyanı tavsif eder zat-ı meali gevherin
Gösterir kudsiyetin divan-ı hikmet perverin
Nam-ı ulviyetpenahın günden olmuş aşikar
Eyliyor evsafını yazmakla tarih iftihar
Nursun sen nur-u ulviyetsin sen cennet mekan
İktibas-ı nur eder senden bütün lahutiyan’’
Bu beyitleri okur okumaz güya müşarunileyh hazretleri hitaba başlayarak lisan-ı hal ile diyordu ki; “Ey gaflet uykusuna dalmış biçare ademler! Bir kere uyanınız uyanınız da nazarınıza çarpan şeyleri dikkatle temaşa ediniz. Acaba içinde demgüzar-ı hayat olduğunuz bu kainata ibret gözüyle hiç baktığınız var mı? İşte bugün feyz-i bahar ile her türlü bedayi-i tabiati cami’ bulunan bir şükufezar’a çıkınız, çıkınız da şu kadar zarif zarif elvah-ı pürletafete bir kere bakınız. Onlara her baktıkça başka bir zevk alırsınız, başka bir safa hissedersiniz. Oh! ne kadar güzel! ne kadar ruhperver şeyler değil mi? Öyleyse bundan bir iki ay sonra bir daha o hadika-i taravete avdet buyrunuz. Ah! ne göreceksiniz biliyor musunuz? O kadar bedayi-i fıtrattan bir eser kalmamış, o kadar rengin rengin çiçekler teverrüm etmiş birer nur-side-i hayat gibi sararıp solmuş, soluk çehreli varaklar üzerinde titreyen hayat çiy tanelerine baktıkça gülşenin bu hal-i giryenakı’ndan melikler bile müteessir olarak gözyaşlarını serpmişler diyeceğiniz gelir. Of! ne kadar hazin! ne kadar giryeperver bir manzara!
İşte bu bir numune-i ibret görüyorsunuz! Cihanda hiçbir şey kendi mevcudiyetini kendi hüsn ve letafetini muhafaza edemiyor, akıbet mahvolup gidiyor.
İşte birde benim halime bakınız! Bir zamanlar seyf-i celadetim cihanı titretir, rayet-i iclalim her tarafta müveccehdar fütuhat olur, şa’şaa-i ikbalim her tarafı nurlar içinde bırakır idi. Bütün küre-i arzı kendime gayr-i kafi görür;
كشور دهر گرفتيم بهمت آسان
كرچه دشوار نمايد بتو آسانئ ماء
Diye ilan-ı galibiyette bulunur idim. Hayfa ki bunca azametle bunca şekva ve saltanatla pençe-i ecele zebun oldum. Kevkebe-i saadetim uful etti. Fesahatsera-yı satvetim topraklara tahvil eyledi. Ey zema medaran-ı zaman ! Ey heveskaran-ı şevket ve şan! Bir kere nazar-ı intibahınızı açınız, açınız da sizden evvel cemiyet-i beşeriyeyi idare etmek sevdasında bulunan perestişkaran-ı ikbalin, bugün zerrata munkalib olan o koca ademlerin sergüzeşt-i garibanesini hade-i tefekkürden geçiriniz. Hevesat-ı tıflaneden, ihtirasat-ı nefsaniyeden hazrediniz. Tarih-i alemde güzel bir nam bırakmak için adaletperveran eslafı taklide çalışınız, çalışınız ki ebedi bir saadete mazhar olasınız.
“Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş’’
Erzurumlu
Ömer Nasuhi