Kuran-ı Kerim Meali ve Tefsiri
1 Şubat 1963
Kuran-ı Kerim Meali ve Tefsiri
Kuran-ı Kerim Meali ve Tefsiri
Şubat 1963
307. Sayfa
Dergi: Sebilürreşad
Sayı: 14. Cilt 345. Sayı
(Memleketimizin en kıymetli ve en yüksek alimlerinden sabık Diyanet İşleri Reisi Ömer Nasuhi Bilmen hazretleri tarafından bu unvan ile bir terceme ve tefsir yayınlamağa başlanmış ve 1.cildi çıkmıştır. Hediyesi 25 liradır. Muhterem üstat, bu çok kıymetli kitap hakkında mukaddimede şu izahatı veriyor; )
Malumdur ki Kur’an-ı Azimüşşan bütün insaniyet alemini hidayet nurları içinde bırakacak bir kitab-ı semavidir, bir kitab-ı ilahidir. Onun kutsi ayetleri binlerce hakikatleri camidir, bütün akıl sahiplerini irşada, tenvire kafidir. Elverir ki o ulvi kitabın emirleri, nehiyleri, bütün hükümleri, tavsiyeleri can ve dilden kabul edilsin, onun bütün beyanatının birer hakikat, birer hikmet kaynağı olduğu tasdik olunsun.
Evet, Kur’an-ı Mübin, bütün beşeriyetin bir mukaddes, ilahi kitabıdır. Bu mübarek kitabın bütün lafızları da, manaları da ilahidir, vahye müstenittir. Bütün insanları bir vahdet, bir uhuvvet dairesine davet etmektedir. Binaenaleyh Kur’an-ı kerimin ayniyetini, pür hikmet hükümlerini olduğu gibi muhafazaya çalışmak, bütün muhteviyatına tamamen riayet etmek, bütün beşeriyet için en kutsal, en faideli bir vazifedir.
Kur’an-ı Kerimin beyanatı, hükümleri ammeye müteveccih ise de bunları layıkıyla ilmi bir dairede güzelce anlayıp kavramağa her kimse muktedir olamaz. Velev ki Arap lisanına iyice vakıf bulunsun. Böyle bir kudret ve meziyeti haiz olabilmek için senelerce dini ilimler ile uğraşarak maharet ve imtiyaz kazanmış olmak lazımdır. İşte bu vasıfları haiz olan birçok İslam alimleri, Kur’an-ı Azimin yüksek hakikatlerini, bütün hükümlerini yine Arapça lisanıyla ve sair muhtelif lisanlarla şerh ve beyan ederek medeniyet ve İslamiyet alemine pek kıymetli eserler ithaf etmişlerdir.
‘’Tabakatü’l Müfessirin’’ ünvanlı eseri Acizi’de yazılmış olduğu üzere asr-ı saadetten beri on dört asır içinde müteaddit müfessirler vücuda gelmiş, her biri güzel bir niyetle kelam-ı ilahiye hizmeti, bir şeref telakki etmiş, bunun neticesi olarak da yüzlerce kıymetli tefsirler ve birer meali Kur’andan ibaret olan tercümeler kütüphaneleri tezyin edip durmuştur. Şüphe yok ki Kur’an-ı Mucizü’l Beyan bir kitab-ı ilahidir, onun mübarek lafızları da, manaları da ulvidir, vahy-i subhaniyeye müstenittir. Ve bütün İslam alemine, beşeriyet muhitine aynı surette hitap etmektedir. Ve bütün insanlar onu aynı surette takdis ve muhafaza ile mamur bulunmaktadır.
Kur’an-ı Mübin öyle bir belagat mucizesidir ki onun yüksek manalarını, bütün hikmetlerini ve işaretlerini başka lisanlar ile tamamen ifade edebilmek gayri kabildir. Bu hususta bütün din alimlerinin, bütün fusaha-yı ümmetin ittifakları vardır. Zaten Kur’an-ı Azim bir kavme değil, bütün İslam kavimlerine mahsus olmak üzere bir dini lisan ile nazil olmuş, bunun bu kutsi varlığı, muhtelif ırklar,kavimler arasında İslam birliğini, din kardeşliğini tecelli ettirmeğe vesile olmuştur.
Binaenaleyh ibadet ve taat hususunda bütün müslümanların Kur’an-ı Kerime dört elle sarılmaları, onun yüksek ve her veçhile maslahat ve hikmete muvafık olan emirlerine, nehiylerine riayet etmeleri kendilerinin selamet ve saadetleri icabıdır. Hangi bir ırkın, hangi bir cemaatin arzusu ile bu dini vazifeye muhalif harekete kimsenin salahiyeti yoktur. Aksi takdirde İslam birliği haleldar olur, din kardeşliği zevale yüz tutar, bundan İslam milletinin düşmanları istifade etmek ister.
Şunu da arz ederim ki Kur’an-ı Azimin bütün hükümlerini, beyanatını güzelce anlayabilmek, bütün müslümanların efradı için kabil değildir. Araplar dahi Kur’an lisanına vakıf oldukları halde her biri onun bütün ahkam-ı celilesini layıkıyla anlamak kudretini haiz değildirler. Bu bir ihtisas meselesidir. Bu hususta mütehassıs zatların, din alimlerinin bildirmelerine, irşatlarına ihtiyaç vardır. Mesela Kur’an-ı Kerimin bir kısım hükümleri itikatlara, ibadetlere, ahlaka, muamelata, eski kavimlerin ibretamiz tarihi hallerine aittir. İslam alimleri ise bunlara dair muhtelif lisanlar ile müteaddit kitaplar yazmışlar, bunları İslam alemine birer feyiz ve marifet vesilesi olmak üzere ithaf etmişlerdir. Artık her müslüman kendi kabiliyeti nispetinde bunlardan istifade edebilir.
Mamafih İslam alimleri, Kur’an-ı Kerimin yüksek mealini de muhtelif lisanlara mümkün mertebe tercüme etmiş bulunmaktadırlar.
Kur’an-ı Muciz Beyanın tercümeleri esasen iki kısma ayrılır. Bir kısmı ‘tercüme-i harfiye’dir ki bu Kur’an-ı Mübini olduğu gibi aynen ve harfiyen tercüme etmektir. Fakat böyle bir tercüme kabil değildir. Çünkü her lisanın kendine mahsus incelikleri, nükteleri, işaretleri vardır. Bundan dolayıdır ki insanları eserleri bile başka lisanlara tercüme edilince ayniyeti tamamıyla muhafaza edilmiş olamıyor. Artık binlerce hakikatleri, işaretleri, mecazları ve nükteleri ihtiva eden Kur’an-ı Muciz Beyanın aynen tercümesi nasıl kabil olabilir? Bu tercümeye nasıl Kur’an hükmü verilebilir? Bu olsa olsa muhtasar bir mealden ibaret bulunmuş olur. eğer böyle bir tercüme bir takım hataları muhtevi bulunursa okunması bile caiz olamaz. Muharriri için de manevi mesuliyeti calip bulunur.
İkinci kısım tercümeye gelince buna da ‘’tercüme-i tefsiriye’’ namı verilmiştir. Salahiyetli olan zatların bu kabil tercümeleri vücuda getirmeleri caiz ve faideyi haizdir. Nitekim böyle bir kısım tercümeler, tefsirler öteden beri tahrir ve telif edilegelmiştir. Müslümanlar bu gibi mufassalca yazılmış tercümeleri okuyarak müstefit olabilirler. Şu da malumdur ki bu tercümeler ile Kur’an-ı Azimin hükümlerini, hakikatlerini mümkün mertebe anlatabilmek için bunlarda bir kısım tafsilat vermek, şerh ve izah kabilinden bazı beyanatta bulunmak mecburiyeti vardır. Artık, bu tercümeler de, tefsirler de Kur’an-ı Kerimin aynına muadil olamaz. Ebedi bir mucize olan Kur’an-ı Azimüşşanın hükmünü haiz bulunamaz. Bu tercümeler ile de namaz gibi ibadetleri ifa etmek meşru görülemez. Belki bunların mütalaasından istifade edilir, bunların okunması da sevaba vesile olur.
Şunu da arz edelim ki Allah Teala hazretleri Kur’an-ı Kerimi tilavet ve hıfz ve sıyanet için fevkalade bir kolaylık vermiştir. Bin üç yüz kusur seneden beri muhtelif İslam ırkları arasında binlerce, milyonlarca zatlar Kur’an-ı Azimin kıraatini kolaylıkla öğrenmiş, birçok sureler ile hafızalarını tezyin etmiş ve aralarında nice binlerce kıymetli hafızlar yetişmiş ve yetişmekte bulunmuştur. Bu da Kur’an-ı Mübinin bir ebedi mucize olduğuna ve bütün müslümanlar arasında müşterek, vahy-i ilahiye müstenit mukaddes bir kitap bulunduğuna delildir ki hiçbir şey bunun yerine kaim olamaz. Acizleri kendi namıma tefsir ve tercüme yazacak bir iktidara malik olmadığımı itiraf ederim. Ancak bir hayli din kardeşlerimizin arzularına binaen Kur’an-ı Azimin meali alisine ve muhtasarca izahına dair bu eseri, birçok muktedir alimlerimizin tefsirlerinden istifade etmek üzere yazmaya cüret eyledim. Tevfik Allahtan’dır.
Ömer Nasuhi Bilmen