Kesret-i Nüfus -I: Nüfusun Çoğalmasına Müslümanlığın Verdiği Büyük Ehemmiyet

13 Mart 1924

Kesret-i Nüfus -I: Nüfusun Çoğalmasına Müslümanlığın Verdiği Büyük Ehemmiyet

Kesret-i Nüfus -I: Nüfusun Çoğalmasına Müslümanlığın Verdiği Büyük Ehemmiyet

13 Mart 1924--Hicri: 7 Şaban 1342 , Rumi: 13 Mart 1340-- Sebilürreşâd

Sayı: 23. Cilt 592. Sayı

Hilkati İnsaniye-Müslümanlıkta Tezayid-i Nüfusun Ehemmiyeti-Bir memleketin servet-i umumiyesi-Kesret-i Nüfusun fevaid-i içtimaiyesi-Tezayid-i Nüfus aleyhindeki mütalaatı red-Tenakus-u nüfusa bais ahval-Teksir-i Nüfusa hadim esbap

Hilkat-i İnsaniye ;

Hallak-ı Hakim hazretleri binlerce avalim-i bediası arasında bizim mesken-i latifimiz olan küre-i arzı başka bir tecelliye mazhar etmiş, bu dilnişin kürenin sathını eşref-i mahlukat olan nev-i beşer ile tezyin buyurmuştur. Fıtrat-ı asliyeleri itibariyle birer enmuzec-i ekmeliyet olan insanlar hakikaten mahlukat-ı ilahiye arasında büyük bir şerefe,mühim bir imtiyaza maliklerdir. Kudret-i fatıra,insanları büyük bir kabiliyete mazhar etmiş, insanları sair zevi’l hayatta bulunmayan bir takım havas ve kuvve ile mücehhez kılmıştır. Bu sayededir ki insanlar yeryüzünü imar etmiş, yeryüzünde pek azim tahavvulat-ı hayatiye vücuda getirmişlerdir. İnsanlar, yed-i meşietin sine-i zemine tevdi etmiş olduğu hazain-i tabiyyeyi keşfe muvaffak olmuş, mevahib-i sübhaniyeden olan bu kıymetdar hazinelerden istifade ederek enfüs ve afakta mevcut olan binlerce ayat-ı ilahiyenin kema yenbeği tezahürüne hadim bulunmuşlardır. İşte bu hikmete mebnidir ki ‘’ لَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ فٖٓي اَحْسَنِ تَقْوٖيمٍؗ’’ nazm-ı Kur’anisiyle nevi beşerin uluvv-u kadri beyan buyrulmuştur.

Müslümanlıkta tezayüd-ü Nüfusun ehemmiyeti ;

İnsan ne mükerrem mahluktur ki bu alem-i nasutun ındallahi mukadder olan zamana kadar bir intizam ve nezahet dairesinde devamı ancak bu nevi mümtazın meşru, mesut bir surette teksiriyle kaimdir. Elvah-ı tabiatta mündemiç olan bir nice esrar-ı kudreti anlamak, bir takım ledünniyata muttali olmak, kelimetullah-i i’laya çalışabilmek şeref-i alisi ancak bu mükerrem zümreye mahsustur. Binaenaleyh din-i hikmet-i karin-i İslamda, efrad-ı müsliminin tezayüdü pek mültezemdir. Bu hususta pek çok terğibat-ı şeriyye vardır. Nitekim Rasul-u Ekrem sallallahu teala aleyhi ve sellem efendimiz تَنَاكَحُوا تَكْثُرُوا فَاِنّ۪ى أَبَاه۪ى بِكُمُ الْأُمَمَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ’’ buyurmuşlardır. Bir hadis-i şerifte de ‘’ سَوْداءُ وَلُودٌ خيرٌ من حَسـناءَ عَقيم’’ buyrulmuştur. Diğer bir hadis-i şerifte de ‘’ تزوجوا الودود الولود فإني مكاثر بكم الأمم’’ varit olmuştur.

Tefsir-i ruhul beyanda ravzatu’l ulemadan menkul bir hadis-i şerifte ‘’ يا عائشة وما من امرأة تحبل من زوجها حين تحبل الا ولها مثل اجر الصائم بالنهار والقائم بالليل الغازى فى سبيل الله’’ buyrulmuştur ki ‘’ya Aişe ! zevcinden gebe kalan her Müslüman kadını için gündüz saim,gece kaim ve Allah yolunda gazi olan kimsenin ecri derecesinde sevap vardır’’ mealindedir. Bütün bu beyanat-ı aliyeden pek güzel münfehim oluyor ki din-i İslamda nüfus-u İslamiyenin tezayüdü pek ziyade matluptur. Zaten nikahın meşruiyeti de nüfus-u beşeriyenin meşru bir surette tezayüdü hikmet-i içtimaiyesi muhtevidir.

Memleketin servet-i umumiyesi ;

Ulum-u içtimaiyede ve bilhassa ilm-i iktisatta beyan olunduğu üzere bir memleketin derece-i refah ve saadeti o memleketin maddi,manevi servetinin derecesiyle mütenasiptir. Cemiyet-i beşeriyenin maruz bulunduğu maddi,manevi ihtiyacatı tatmine vesile olan şeyler ise alel umum servetten maduttur. Bir memleketin servet-i umumiyesi fıtri ve kesbi namıyla iki kısma ayrılır. Toprağın kuvve-i inbatiyesi, kaîr zemindeki madenler,saha-i arzı ihata eden denizler, nehirler, güneşin neşrettiği hararet ve ziya,insanların haiz oldukları zeka ve istidat birer servet-i fıtriyedir. İnsanların ibzal-i mesai sayesinden istihsal eyledikleri emval ve eşyada birer servet-i kesbiye ve sınaiyeden ibarettir. İşte bir memlekette bu iki kısım servet ne kadar tezayüt ve tekemmül ederse bittabi o memleketin refah ve saadeti, şekva ve ihtişamı da o nispette tezayüt ve terakki eder. Bu tezayüt ve terakkinin husulü ise bizzarura efrad-ı beşeriyenin vücuduna mütevakkıftır. Eğer yeryüzünde efrad-ı beşeriye mevcut olmasaydı ne servet-i fıtriyeden istifade kabil olurdu ne de servet-i kesbiyeden eser görülebilirdi.

Kesret-i Nüfusun fevaid-i içtimaiyesi ;

Bir memleket için kesret-i nüfusun temin edeceği fevaid o kadar çoktur ki bunların umumuna dair malumat vermek böyle bir iki makale kifayet etmez,binaenaleyh biz burada bu fevaidelerden bazılarına muhtasaran işaret edeceğiz.

1-bir memlekette nüfusun tezayüdü aileler arasında hiss-i ihtiyatı tenmiye eder. Bunun neticesinde de o memleketin servet-i umumiyesi artar. Yalnız bir zevç ile bir zevceden müteşekkil bir aile farz ediniz, şimdi böyle bir aile reisi malik olduğu serveti hüsn-ü muhafazaya ve bu serveti tezyide lüzum görmeyebilir. Fakat müteaddid evlat ve efradı ihtiva eden bir ailede iş değişir. Böyle bir aile reisi ma hasal hayatı olan yavrucaklarının istikbalini düşünmeğe mecbur olduğundan her halde mevcut servetini ihtiyatkarane bir surette sarfa lüzum görür. Bu serveti tenmiyeye çalışarak hem çocuklarının atisini temine hem de mensup olduğu memleketin servet-i umumiyesini tezyide çalışmak olur.

2-nüfusu kesir olan memleketler mamuriyete nail olduğu halde nüfusu az bulunan yerlerde asar-ı ümrandan pek o kadar eser görülemez. Çünkü bir memleketi imar etmek, bir memleketin topraklarında mestur bulunan hazain-i tabiyeden istifade edebilmek için birçok illerin faaliyetine ihtiyaç vardır. İşte Garpta meşhut olan asar-ı ümran ile Şarkta görülen hal-i harabı bu müddeanın en bariz bir delilidir.

3-bir memlekette nüfusun tezayüdü daimi bir faaliyetin husulüne hizmet eder. Çünkü böyle bir memleket ahalisi başka yerlerdeki ahaliden daha ziyade çalışmaya mücadelat-ı hayatiyede bulunmaya mecbur olduğundan bunların arasında ataletten eser görülemez, bunlar la yankatı’ çalışır,bu çalışmak sayesinde de zeka-yı beşeri parlatacak, ihtiyacat-ı medeniyeyi tehvin edecek birçok asar- ı nafia vücuda gelir. Halbuki nüfus-u ekalliyette bulunan memalik ahalisi böyle daimi bir faaliyete lüzum görmeyebileceklerinden bunların arasında atalet-i içtimaiye yüz gösterir. Bu gibi yerlerde bir millet için vesile-i mubahat olacak bir takım muhtaraat-ı fenniye ve sınaiyeden bir eser görülemez.

4-nüfusu tezayüt eden memleket ahalisinden birçok efrat başka memleketlere giderek bu vasıta ile kendi memleketlerine bir takım menafi-i iktisadiye temin ederler. Bu efrat kendi lisanlarını, adetlerini, kendi nüfuz ve emellerini gittikleri yerlerde neşir ve tervice çalışırlar. Bu suretle de milli,içtimai bir takım fevaide destres olurlar. Elyevm Avrupalıların sair memalike akın akın muhaceret eylemeleri ve muhaceret edecek araziyi temin temin için birçok müstamereler,müstemlekeler, nüfuz mıntıkaları elde etmeğe çalışmaları bütün bu gayeye matuftur.

Halbuki bir memleketin nüfusu hal-i tedennide bulunursa oraya hariçten birçok müstahsiller hücum ederek o memleketin servet-i dahiliyesini harice naklederler. O memleketin umur-u iktisadiye ve sınaiyesini elde ederek bundan yalnız kendileri müstefit olur. O memlekette bu yüzden milyonlarca servetini elden çıkararak karşıdan seyirci vaziyetinde kalır. Nitekim memalik-i şarkiyede bu hal meşhuttur.

5-bir memleketin kuvve-i siyasiyesi nüfusunun kesretiyle hem ahenktir. Nüfusu hal-i tezayütte bulunan milletler muhacemat-ı hariciyeden emin olabilirler. Halbuki nüfus-u ekalliyette kalan milletler kafi derecede haiz-i kuvvet olamazlar. Bunlar kendilerine mücavir olan ve bilhassa nüfus-u umumisi daima artmakta bulunan komşularına karşı elim bir vaziyette kalırlar. Bu halin tevlit edeceği mehazir ise kabil-i tâ’dâd değildir. İşte bu zaruret-i hayatiyeye binaendir ki Avrupa devletleri arasında tezyid-i nüfus meselesinden dolayı öteden beri mühim bir rekabet cereyan etmektedir.

Tezayüd-ü nüfus aleyhindeki mütalaatı red ;

Hasılı tezayüd-ü nüfusun herhangi bir memleket için bir vesile-i itila olacağı bugün en kati bir mesele-i içtimaiyedir. Yoksa bazı kimselerin zannettikleri gibi tezayüd-ü nüfus hadisesi bazı memleketler için bir sebeb-i sefalet değildir.

Evet, serveti mebzul,sair şerait-i hayatiyesi mevcut olan memleketler için tezayüd-ü nüfusun pek kıymetdar bir nimet olduğunda bugün hiçbir kimsenin şüphesi yoktur. Çünkü herhangi yerlerdeki ahali zengin, ticaret ve sanat gibi muhtelif mesalik-i iktisadiyetam bir inkişafa mazhar ise oralarda maişeti suhuletle temin edebileceğinden nüfusun mütemadiyen artmasından hiçbir veçhile zarar melhuz değildir. Ancak bu derece esbab-ı refah ve maişete malik olmayan gayr-i müterakki memleketlerde nüfusun ale’t tevali tezayüdü yüzünden bir sefalet-i umumiyenin vücuda geleceğini iddia edenler vardır. Fakat tezayüd-ü nüfusun evvelce dermeyan ettiğimiz fevaidi güzelce mülahaza olunursa bir memleketin faaliyet-i iktisadiyesi, mukkaderat-ı hayatiyesi hususunda kesret-i nüfusun ne kadar hüsn-ü tesiri olduğu bihakkın anlaşılırda böyle bir iddiaya mahal kalmaz.

Malum olduğu üzere İngiltere meşahir-i iktisadiyyunundan Maltus’un tezayüd-ü nüfus aleyhindeki meşhur nazariyesi bütün iktisadiyun tarafından cerh edilmiştir. Maltusa göre nüfus-u beşeriye bir nisbet-i mütezaife ve hendesiye dairesinde arttığı halde mahsulat-ı arziye yalnız bir nisbet-i adediye dairesinde artmaktadır. Yani insanlar bir,iki,üç,dört,sekiz,on altı nispetinde artıyor. Bu halin devamı takdirinde bir memleketin ahalisi her yirmi beş,otuz senede bir iki misline baliğ olur. Halbuki mevadd-ı gıdaiyye bu nispette tezayüt etmeyeceğinden insanlar bu yüzden pek büyük müzayakaya düçar olarak mahvolup giderler. Ancak böyle bir felaketin zuhuruna meydan vermemek için insanların cebr-i nefs ederek tezayüd-ü nüfusa mani olmalı ve kendi kendilerini idareden aciz olanlara hiçbir muavenette bulunmayıp bunları geldikleri aleme göndermelidir. Bu gibi tedabire tevessül olunmazsa nihayet bir kısım afat-ı kevniyenin vukuu, bir takım emraz-ı müstevliyenin zuhuru milletler arasında tahaddüs edecek muharebatın devamı bu tenkıs vazifesini pek güzel ifa eder.

İşte maltusun hiss-i insaniyetle kabil-i telif olmayan bu nazariyesi hiçbir kıymet-i ilmiyeyi haiz değildir. Böyle bir fikir ancak zaman-ı cahiliyette maişet havfından dolayı kız evlatlarını diri diri topraklara gömmekte bulunmuş olan efrad-ı vahşiyenin muzlim dimağlarından cay-i kabul bulabilir. Yoksa ihtisasat-ı rakika-i beşeriyenin tecelliyab olduğu bir devr-i medeniyette asla cay-i kabul bulamaz.

Hiçbir yerde nüfus-u beşeriye ile mahsulat-ı arziyenin tezayüdü, Maltusun iddia ettiği nispet dairesinde vaki olmamıştır. Bahusus son asırlarda insanlar terakkiyat-ı fenniye ve sınaiye sayesinde mahsulat-ı arziyeden pek mebzul bir surette müstefit olmak yollarını keşfetmişlerdir, artık bundan dolayı beşeriyet için havf edecek bir cihet kalmamıştır. Her millet için teksir-i nüfusa çalışmak bir mecburiyet-i hayatiyedir. Çünkü beşeriyet yaşadıkça ister istemez her zaman muhtelif afat ve emrazın taht-ı tesirinde bulunacak ve ihtirasat-ı beşeriyenin tevlit ettiği birçok ateşin muharebatın kurbanı olup gidecektir. Binaenaleyh bu içtimai şerait ile beraber teksir-i nüfusa çalışılmazsa gide gide her memleket kuvve-i hayatiyesini kaybeder ve cihanın her tarafta umumi bir atalet hükümferma olur. Zaten bugün her memlekette vaki olan muhtelif teşebbüsata rağmen nüfusun tezayüdü hakkıyla temin edilemiyor, bilakis birçok yerlerde nüfus-u umumiye tenakusa yüz tutmuş bulunuyor.

Ömer Nasuhi