İmamı Âzamın Müctehitler Arasındaki Mevkii1
20 Nisan 1951
İmamı Âzamın Müctehitler Arasındaki Mevkii1
İmamı Âzamın Müctehitler Arasındaki Mevkii1
İmam Ebu Hanife Hazretleri, bütün ehli sünnet tarafından tebcil edilen dört büyük müctehidin birincisidir. Gerek kıdem itibariyle gerek mezhebindeki vüs’at ve azamet itibariyle ve gerek kendi fıtratındaki ulviyet ve celâdet cihetiyle bu birinciliği bihakkın ihraz etmiş, “İmâmı Âzam” denilince yalnız kendisi hatırlara gelmekde bulunmuştur.
Vâkıa İslâmiyetin ilk feyyaz asırlarında tâbiîni kiram vesaire arasından bir çok büyük müctehitler zuhûr etmişdi. Fakat bu zatların usûli içtihâdiyesi ve içtihat ettikleri mesâil, lâyıkiyle zabtedilmemiş, kendilerine tâbi olanlar da az bir zaman içinde münkariz olduklarından onların mezhepleri devâm edememiş, yalnız kendilerinin mübarek isimleri (Tabakâtülmüctehidîn) i tezyin etmekte bulunmuştur. İçtihad etmiş oldukları bâzı mes’eleler de bu dört müctehidîn tâbileri tarafından yazılan kitaplarda münderiç bulunmaktadır.
İmâmı Âzam, içtihad sâhasında emsalsiz bir tarîk vücuda getirmiş, içtihadını pek mükemmel, muhalled esaslar üzerine kurmuş, daha hayatda iken kendi içtihâdına tâbî yüzlerce yüksek âlimlerin yetiştiğini görmüştür. Vefatından sonra da onun içtihâdına tâbi her asırda binlerce fukaha yetişmişdir.
Hanefî mezhebinin ne derecelerde her tarafa intişâr etmiş olduğunu anlamak ve islâm âleminde vaktiyle husûle gelip bugün târihe karışmış olan ilm-ü irfân ve hukuk tecellîsini de hazin hazin düşünmek için (Kevâkibi Muzia) dan naklen şunu kaydedelim: “Vaktiyle Semerkande tâbÎ Hâkirdir kasabasında bir mezarlık var idi ki buna “Türbei Muhammedîn” denirdi. Burada her birinin ismi Muhammed olmak üzere Hanefî fukahâsından telîfat sâhibi dört yüz âlim medfun bulunuyordu. Bunların hepsi de mezhebi Hanefî üzere fetva vermiş, kitap telif etmiş, tedris ile meşgul olarak nice tilmizler yetiştirmişlerdi.”
1 İslamın Nuru Dergisi, 1. Cilt 1. Sayı, 20 Nisan 1951, https://katalog.idp.org.tr/yazilar/28673/imami-azamin- muctehitler-arasindaki-mevkii
İmâmı Azam’ı, gerek bir çok faziletli muâsırları ve gerek kendisinden sonra Dünyâya gelmiş olan bir kısım âlimler, müçtehidler, birer lisânı tâzim ile senâ etmiş, onun zühd ve tekvâsını, ahlâkındaki metânet ve nezâheti, içtihâdındaki ulviyeti, mezhebindeki sühûlet ve mükemmeliyeti îtirâfa mecbur olmuşlardır.
Pek büyük, muhterem bir âlim olan İbnül-mübârek diyor ki: “Ebû Hanîfe, nâsın en büyüğüdür, en fakîhidir, ondan fakîh kimse görmedim, bütün fezâil husûsunda Allâhüteâlâ’nın âyetlerinden bir âyet idi.”
Pek büyük muhaddislerden olup Bağdatda hadis tedris ederken başında yetmiş bin kişi toplanıp istifâde eden ve (206) târihinde vefât etmiş bulunan Yezid İbni Hârun da “Hanefî kitaplarına bakmak câiz midir?” tarzındaki bir suâle cevaben şöyle demiştir: “Gidiniz, o kitapların mütalâasından müstefit olunuz. Bu hususun kerâhatine kail olan fakih görmedim. Hattâ işitdim ki, Süfyanı Sevrî bile bir hiyle ile Ebû Hanîfe’den Kitâbürrihni alarak bir nüshasını yazmış.”
Yine İbni Hârun’a sorulmuş, “Sizin yanınızda imam Mâlikin reyi mi daha makbuldür? Yoksa Ebû Hanîfenin reyi mi?” Cevaben demiş ki: “İmam Mâlik’in hadîslerini zabteyleyiniz, çünkü hadîslerin râvîlerini temiz ve intikad eder. Fıkıh ilmi ise Ebu Hanîfe ile eshâbına mahsûs bir sınâati celîledir. Onlar, sanki bunun için yaratılmışlardır.”
“İmâmı Âzam nasıl bir zatdır?” diye İmâmı Mâlike sormuşlar, o da şöyle cevâb vermiştir: “Ben onu öyle gördüm ki, şu direk altındır diye iddia etse, bu iddiasını isbat için hüccet ikâmesine kâdir olurdu.”
Şafiî fukahasından, muhaddis İbni Hacer’in (El’hayrâtülhısan fi fazâilin’numan) adındaki eserinde şöyle yazılıdır: “Abdullah İbni Mübârek demiştir ki: "Ben bir gün İmam Mâlik’in yanında idim, imam Ebu Hanîfe teşrif ettiler, İmam Mâlik, onu meclisin sadrına oturttu, hakkında pek ihtiramda bulundu, gittikten sonra da bize hitâben dedi ki: Bu zat, "Ebu Hanîfe”
denilen “Numan ibni Sâbit” dir ki “şu direk altındır” dese filvâkî dediği gibi çıkar, İlmi fıkhın dakik mes’elelerini çıkarmak, kendisine gâyet kolay bulunmuştur. Herkesin hayretde kaldığı mes’eleler hakkında külfetsizce doğru hükme muvaffak olur.
Yüksek âlim, Zâhidül’kevserinin (Akvemül-mesâlik) adlı eserinde yazılı olduğu üzere “Derâverdi” demiştir ki: "Ben İmam Mâlik’ten işittim, diyordu ki: Benim yanımda Ebu Hanîfenin fıkhından altmış bin mes’ele vardır.”
Filhakika İmam Mâlik Hazretleri, Hanefî fıkhına pek mükemmel muttali olmuş, belki de ondan bir çok mülhem bulunmuştur. Nitekim İsmâil İbni İshak demiştir ki: “İmam Mâlik çok kere mes’elelerde Ebu Hanîfenin kavline itibar ederdi.”
Yine Derâverdî demiştir ki: “Ben İmam Mâlik ile İmam Ebu Hanifeyi yatsı namâzından sonra Rasûlûllâh sallallahu aleyhi vesellemin Mescidi Saâdetinde müzâkere ve müdârese hâlinde gördüm, her biri diğerinin kabul ve kendisi ile amel etmekde olduğu bir kavle vâkıf olunca taassup göstermeksizin, tahtie etmeksizin dilini tutuyordu, sabah nâmâzını kılıncaya kadar bu hal üzere devam ettiler.”
İmam Şafiî Hazretleri de demiştir ki: “Bütün nâs, fıkıh husûsunda Ebu Hanîfe’nin ıyâlidir, - yâni: onun sayesinde barınmaktadır.- Ben ilmi fıkha ondan daha ziyâde vâkıf bir zat bilmiyorum.”
İmam Ahmed İbni Hanbel Hazretleri de, İmâmı Âzam Hazretlerini pek çok anar, rahmetle yâd ederdi, uğradığı mihnet günlerinde ağlar, o büyük imâmın kadılığı kabul etmediğinden dolayı hapsedilmiş, döğülmüş olduğunu düşünerek müteselli olmağa çalışırdı.
İstanbul Müftisi: Ömer Nasuhî Bilmen