İmam Malikinin Müçtehitler Arasındaki Mevkii
1 Haziran 1951
İmam Malikinin Müçtehitler Arasındaki Mevkii
İmam Malikinin Müçtehitler Arasındaki Mevkii
Haziran 1951-21. Sayfa-Dergi: İslamın Nuru
Sayı: 1. Cilt 2
Malik bin Enes hazretleri pek büyük bir müçtehittir. Ehli sünnet arasında ikinci asr-ı hicriden beri kemali ittifak ile kabul edilmiş olan dört mezhepten birinin müessisidir. İmam Şafii diyor ki ‘’alimler yad edilince imam malik bir yıldızdır, eğer imam malik ile ibn Uyeyne olmasaydı Hicazın ilmi söner giderdi.’’
Zehebi merhum Tabakatül Huffaz’da der ki : ‘’imam malik de bir takım menakıp toplanmıştır ki bunların başkalarında böyle içtima etmiş olduğunu bilmiyorum. Uzun ömür, yüksek bir mertebe, parlak bir zihin, bir anlayış, pek geniş bir ilim, sıhhati rivayet,diyanet,adalet,sünen-i nebeviyeye ittiba,fıkıhta,fetvada,sıhhati kavaitte tekaddüm.’’ İmam Malik’in bu evsafı haiz olduğunda eimmenin ittifakı vardır. Hatta imam malikin bulunduğu bir yerde başkaları tarafından fetva verilemeyeceğini beyan için ‘’ لا يُفتى ومالك في المدينة’’ denilmiştir.
İmam malik hazretleri fetva vermekte aceleyi kerih görür, çok kere ‘’ لا ادري’’ yani ‘’bilmiyorum’’ derdi ve ‘’ جنة العلم لا ادري’’ yani ‘’ilmin kalkanı, siperi bilmiyorum demektir’’ diye buyururdu.
İMAM MALİKİN HAYATINA,YÜKSEK SECİYESİNE,AHLAKINA BİR NAZAR
Malik bin Enes hazretleri ilmen ne kadar yüksek ise ahlak,zühd ve takva fazl ve kerem cihetiyle de o kadar yüksek idi. Rasul-ü ekrem sallalallahu aleyhi ve sellem efendimiz hakkında pek büyük bir muhabbet ve hürmet beslerdi, medine-i münevvere içinde daima piyade olarak yürür,hiçbir vakit hayvana binmezdi. Halbuki büyük bir servete malikti,kapısında birçok kıymetli binek hayvanları bulunurdu. Birgün imam şafii bunun sebebini sormuş, o da şöyle cevap vermişti : ‘’bir mübarek belde ki onun toprakları içinde nebiyyi zişanın muhterem cismi metfun bulunmaktadır. Ben orada nasıl olur da hayvan rakib olabilirim ?’’
Hazreti Malik medine-i münevvereye büyük bir merbutiyet gösterirdi. Hatta Harun Reşit, kendisini merkez-i hilafet olan Bağdata davet edince : ‘’ya emirül müminin ! rasulü ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ‘’benden sonra bazı kimseler dünyayı tahsil için Medineden çıkacaklardır fakat bilseler kendileri için Medine daha hayırlıdır’’ buyurmuştur. Diğer bir hadis-i şerifte de ‘’ medine, habis olanları kendi sahasından harice atar’’ buyrulmuştur. Artık reva mıdır ki ben bu mübarek beldeyi terk edeyim ? ‘’ diye mazerette bulunmuştu.
İmam malik hazretleri ilme büyük bir kıymet ve mevki verirdi. Hatta Harun Reşit kendisine Muvatta kitabını okutmak için bu mübeccel imamı nezdine davet etmişti, cevaben dedi ki : ‘’ya emirül müminin ! bu ilim, senin mensup olduğun hanedan-ı nübüvvetten zuhur etmiştir. İlim kimsenin ayağına gitmez, herkes ilme koşar gelir. Bir alim, ilmini ammenin gayrine tahsis etti mi o ilimden ne havas ne de avam müstefit olamaz’’
Harun Reşit, oğulları Emin ve Memun’u hadis dinlemek için İmam malikin meclisine göndereceğini söylemiş, imam da bunu şu şart ile kabul etmişti : ‘’evet..gönder gelsinler fakat nerede yer bulurlarsa hemen orada otursunlar yoksa biz halifezadeyiz diye halkın boyunlarına basarak meclisin sadrına geçmeğe çalışmasınlar.’’ Emin ile Memun bu bu şart dairesinde hadis-i şerif meclisine devama başlamışlardı.
İmam malik hazretleri pek vakur,mehib,metin,kanaatine muhalefetten müçtenip bir zat idi. Mükrehen yapılan tatlik ile talak vaki olmayacağına kail idi. Bu mesele ikrah yoluyla yapılan sair yeminlerin de muteber olmadığını gösterir. 147 tarihinde medine-i münevverede emir bulunan ebu caferi’l mansurun amcazadesi cafer bin süleymana gammazlıkta bulunmuşlar, ‘’imam malik size yapılan beyatteki yeminleri muteber tutmuyor’’ tarzında jurnalcilik yapmışlar, bundan kızmış olan cafer bin Süleyman, hazreti imama haber göndermiş, talak-ı mükreh hakkındaki içtihadından vazgeçmesini teklif etmiş, ret cevabı alınca o mübarek imamın ellerine veya elbisesini soydurarak latif vücuduna yetmiş kırbaç vurdurmuş ve kendisini bir hayvana bindirerek teşhir ettirmişti.
Hazreti imam kırbaçlar vuruldukça :
‘’ya rabbi ! onları affet, çünkü onlar bilmiyorlar’’ diyordu. Nihayet bayılıp düşmüş, sonra ayılınca da : ‘’ şahit olunuz ben hakkımı beni dövene helal kıldım’’ demiştir. Halife ebu caferil mansur hadiseden haberdar olunca emir Caferi azil ve semerli bir deveye rakiben bağdata celbetmiş, hakkında ceza verilmesi için imam Malikten istizanda bulunmuştu. Hazreti imam ise ‘’hayır, ben onu affettim ben rasulullaha karabeti olan bir zatın yevm-i kıyamette hasmı olmaktan haya ederim’’ tarzında cevap vermişti. Bu hadiseden sonra halkın imam Malike hürmet ve muhabbeti daha ziyade artmış, bütün islam alemi kendisine teveccüh etmiştir. Hatta deniliyor ki halife mansur ertesi sene hac mevsiminde imam Malike mülaki olunca mazeret dermeyan etmiş, daha ertesi sene de veliahdı bulunan Mehdi, hicaza gelmiş, hazreti imamı ziyaret ederek derslerinde bulunmuştur.
Velhasıl imam Malik hazretleri zivekar,uluvv-ü tab’a mazhar, kemalat ile mücehhez pek büyük bir alim, pek muhterem bir müçtehit idi. 93 veya 95 tarihinde medine-i tahirede dünyaya gelmiş, 179 senesinde yine o mübarek belde de vefat etmekle Baki denilen makbereye defnedilmiştir.
Rahmetullahi teala aleyh