Müslümanlıkta İftirak-ı Zevceyn -II

20 Aralık 1923

Müslümanlıkta İftirak-ı Zevceyn -II

Müslümanlıkta İftirak-ı Zevceyn -II

20 Aralık 1923

Hicri: 12 Cemaziyelevvel 1342 , Rumi: 20 Kanunievvel 1339 Sebilürreşâd

Sayı: 23. Cilt 580. Sayı

Mea haza bir erkeğin lüzumsuz yere talaka tevessül etmesi muvafık olmadığı gibi bir kadının da bila lüzum zevcinden talakını talep etmesi, ukde-i nikahtan halas için çare araması asla karin-i savab olamaz. Hangi kadın ki bir zarurete, bir sebeb-i meşrua müstenit olmaksızın zevcinden talakını talep ederse ona cennet rayihası haramdır’’ mealinde bulunan ‘’ أيما امرأة سألت الطلاق من غير ما بأس لم ترح رائحة الجنة’’ hadis-i şerifi böyle bir hareketin ne kadar mezmum olduğunu irae eder.

Esmai diyor ki: ‘’ben badiyeden bir a’rabiye tesadüf ettim ki kendisi kadınların en güzeli olduğu halde zevci o nispette çirkin idi. Bu melek gibi kadın zevcine diyordu ki: ‘’seni tebşir ederim, ikimiz de cennetliğiz,çünkü ben senin hüsn-ü cemalden mahrum etmeğe müptela olduğum halde sabrediyorum, sabirlerin yeri ise cenettir. Sen de benim hüsn-ü cemale nailiyetinden dolayı şükrediyorsun, şakirlerin yeri de cennettir. ‘’ el hasıl bir zaruret tahakkuk etmedikçe talaktan içtinap edilmesi aklen, şer’an lazımdır. Ebu Davut ve İbn Mace’den mervi olan ‘’ إن أبغض الحلال عند الله الطلاق’’

Hadis-i şerifi talakın ebğadu’l mubahat olduğunu natıktır. Tezevvüç ediniz, fakat tatlik etmeyiniz. Çünkü talak öyle birşeydir ki ondan arş-ı rahman titrer’’ mealinde bulunan ‘’تزوجوا ولا تطلقوا فإن الطلاق يهتز منه عرش الرحمن’’ hadis-i şerifi de talakın ne kadar meş’um, lazimü’l içtinap bir şey olduğuna şahittir.

-6-

Talakı intaç eden ahval-i içtimaiye

Acaba nazar-ı İslamda talak bu kadar mezmum olduğu halde neden Müslümanlar arasında yine birçok talak hadiseleri meydana geliyor, bu yüzden birinci aileleri perişan oluyor? Bu bapta vehleten hatıra gelen esbap şunlardır ;

1-akd-i nikahtan evvel kifaet cihetinin taharri edilmesi

2- zevcinin güzel bir tehzip ve terbiyeye nail bulunmamaları

3- ındel’lüzum zevcinin aralarını ıslaha, kendilerini nesayih-i hakimane icrasıyla irşada himmet edilmemesi

4- esbab-ı maişetin noksanıyla beraber zevcinin sabır ve kanaat gibi mezayadan mahrum bulunmaları

5- zevcinden birinin veya her ikisinin iffetle, nezahetle kabil-i telif olmayan haletten tevki etmesi

6- zevcin kumar gibi, işret gibi menhiyattan kendini alamaması. İşte bu saydığımız şeylerden her biri müessese-i izdivaçtan beklenilen menafi ve mesalihin husulüne mani ve çok kere nikahın talak ile neticelenmesine badi olmaktadır.

-7-

Talakın kesret-i vukuuna mani olacak tedabir-i ahlakiye ve içtimaiye

Kesret-i talaka sebebiyet veren ahval-i içtimaiye, bervechi maruz-u malum olduktan sonra buna mani olacak tedabir, tabiatıyla tayin etmiş demektir. Fakat meselenin ehemmiyetine binaen biraz izahata lüzum görüyorum :

1-Tarafeyn kable’n nikah kefaet cihetine itina etmelidirler. Kefaet, zevç ile zevcenin nesep, diyanet(salah-ı hal), servet, hirfet gibi hususatta birbirine mümasil ve müsavi veya bu gibi evsafta zevcin zevceden daha yüksek, daha şerefli bir mevkide bulunmasıdır. Malumdur ki nazar-ı islamda insanlar bir asıldan inşiab etmiş, yekdiğerine hukuken müsavidirler. İnsanların yekdiğerine tefevvuku yalnız zühd ve takva cihetiyledir, ilim ve fazilet itibariyledir. Yoksa sair hususattan dolayı aralarında bir mümtaziyet cari değildir.

Böyle olmakla beraber nikahta kefaet aranılması bir maslahat-ı içtimaiyeye müstenittir. Nikahtan muntazır olan fevaid ve mesalihin tecellisini temin hikmet-i şeriyyesine matuftur.

Muteberat-ı fıkhiyemizden (fethu’l kadir)’de denilir ki ; ‘’nikahın meşruiyetinden maksat, zevcine ait olan mesalihin ma dame’l hayat bir intizam dairesinde cereyan etmesidir. Bu sayede sıhriyet teessüs eder, ecanipten olanlar beyninde bir karabet ve musaharat husule gelir, bunlar birbirinin süruruyla mesrur, kederleriyle mükedder olurlar. Fakat bu gibi ahval, aralarında musaharat husule gelen kimselerin yekdiğerine mümasil ve mütekarip bulunmaları takdirinde tahakkuk eder. Beynlerinde evsaf ve ensapça mübaadet olan nüfus-u beşeriye arasında ise mukarenet ve müvaneset vücuda gelemez.

Filhakika ahval-i ruhiye-i beşeriyeyi tetkik edenlerce sabittir ki beyne’n nas hasep ve nesebin,diyanet ve faziletin,servet ve hirfetin bir ehemmiyet-i mahsusesi vardır. Bunlar mefahir-i aliyeden maduttur. Binaen aleyh yekdiğeriyle musaharat tesis eden kimseler arasında bu gibi hususatta bir mümaselet ve mücanesetin vücuduna lüzum vardır. Hiçbir fert kendisinin akran ve emsalinden olmayan kimseler ile güzelce istinas ve imtizaç edemez. ‘’ أضيق السجون معاشرة الأضداد.’’ Kavl-i hakimanesi meşhurdur. İşte beşeriyeti meftur bulunduğu bu gibi halet-i ruhiyeden büsbütün tecrit etmek kabil olmadığından kefaet cihetine mümkün mertebe riayet etmek lazım gelir.

Halbuki zamanımızda bu cihete dikkat edilmiyor. Hele güzel bir tehzibe nail olamayan bir kısım gençler arasında bir nazar-ı aşıkanenin in’itafı hemen bir kaşane-i izdivaç tesisine kifayet ediyor. Sonrada en hafif bir rüzgarın temevvücatı bu aşiyan-ı saadeti havada yaprağa döndürüp gidiyor. Evet, çok kere tecrübesiz bir kızcağız, nazar-ı hevesatına çarpan genç ile derhal akd-i izdivaca muvafakat ediyor. Halbuki parlak parlak gördüğü gencin pek sönük bir hayat-ı sefihane içinde yaşadığına bilahare muttali olarak yaptığına nedamet ediyor, rabıta-i izdivacı kat’ için her türlü çarelere başvurup duruyor. Yine çok kere akıbet endiş olmayan bir genç, nur seyyide bir kızın Melahat-i cemaline meftun oluyor, onun kelebekler gibi yaldızlı görünen zahir haline bakarak bakıyor da onu harim-i ismetine almak için her türlü fedakarlıkta bulunuyor, hayfa ki az sonra bu yaldızlar zail oluyor, o nev demide kızın sireti, mahiyet-i ahlakiyesi en çirkin bir surette tezahür eyliyor, artık esbab-ı iftiraka tevessülden başka çare kalmıyor.

Velhasıl teehhül edecek kimselerin evvel emirde kefaet cihetini güzelce araştırmaları icap eder.

2- Aile teşkiline namzet gençlere güzel bir tehzip ve terbiye vermelidir. Gerek cemiyetlerin ve gerek cemiyetlerin menşei olan ailelerin intizamı, mesudiyeti ancak bu tehzip ve terbiye sayesinde tecellisaz olur. Bir memleketin hukuka, ceza ve sair hususata müteallik olan kanunları ne kadar adilane, hikmetperverane bir surette vaz edilmiş olursa olsun o memleketin efradı güzel bir tehzip ve terbiyeye nail olmadıkça bu kanunlardan büyük bir faide beklememelidir. Binaen aleyh heyet-i içtimaiyemizin intizamını, saadetini, bir takım kemalat-ı medeniye ve insaniyeden bihakkın vayedar olmasını arzu ediyor isek herşeyden evvel memleketimizde dini, ahlaki güzel bir tehzip ve terbiyenin inkişafını temine çalışmalıyız.

Bu gibi bir tehzip ve terbiyeden mahrum olanlarına hukuk-u umumiyeye riayet edebilirler, ne de zevciyete ait hukuk ve vezaifi ifaya kadir olabilirler. Malumdur ki cemiyet halinde yaşayan insanların intizam-ı hayatı, beka-yı mevcudiyeti bir takım mütekabil vezaifin ifasına merbuttur. Bu vezaif esasen iki kısma ayrılır ; bir kısmı vezaif-i hukukiyedir ki herhalde ifası mecburidir. Bunun şer’i, kanuni bir takım müeyyideleri vardır. Bu vazifelere adem-i riayet, mesuliyeti müstelzim olur. Diğer kısmı ise vezaif-i ahlakiyedir ki bunun ifası her halde mecburi değildir. Bu kısım vezaife adem-i riayet, tazirat-ı şeriyyeyi, müdahale-i kanuniyeyi müstelzim olmaz. Şu kadar var ki adem-i riayet şer’an mezmum, nazar-ı ammede makduh olduğundan sahibi hasail-i insaniyeden mahrum addolunur.

İşte bir manzume-i içtimaiye arasında cereyan eden bu iki kısım vezaifin en büyük tecelligahı zevç ile zevcede mesela ; zevç için zevcesinin mehrini vermek, nafakasını tedarik etmek. Zevce için de -bir mani-i şer’i bulunmadıkça- zevcenin hanesine gitmek, zevcinin meşru olan emirlerine itaat etmek bir vazife-i hukukiyedir. Zevceyn bu vazifeleri ifaya şer’an ve kanunen mecburdurlar.

Bilakis zevcin zevcesine karşı pek nüvazşikar bulunması, refikasını kendi sofrasına alması, zevcenin de yiyecekleri taamı pişirip hazırlaması, çocuğunu emzirmesi bir vazife-i ahlakiyedir. Zevceyn bu vazifeleri ifaya hükmen mecbur değildir. Fakat zevceynin ulviyet-i fıtriyesi, safvet-i vicdaniyesi ancak bu vezaif-i ahlakiyeye riayetleri halinde mütecelli olur. Evet vezaif-i hukukiyeye riayet mecburi olduğundan bunların ifası o kadar meziyet addolunamaz. Asıl meziyet-i asliye, fazilet-i ahlakiye ihtiyara olan menut olan vezaifin ifası halinde tezahür eder. Ezcümle bir kadın için, yemek pişirmek, elbise dikmek, evinin nezafetine itina etmek, çamaşır yıkamak, semer-i hayatı olan nevzadı emzirmek öyle bir vazife-i ahlakiyedir ki onun için bunları ifadan daha güzel bir şeref olamaz.

Hiçbir kadın servet ve sâmânına, mensup oluğu ailenin mevki-i içtimaiyesine bakarak bu gibi güzel vazifeleri ifadan istinkaf etmemelidir. Nebi al-i şan efendimiz Aliyyi’l murteza ile Fatımatü’z Zehra beyninde taksim a’malde bulunarak haric-i beyte ait vezaifi hazreti Ali’ye, umur-u beytiyenin de hüsn-ü temşiyetini de hazreti Fatımaya tahsis buyurmuşlardı. Bütün muhadderat-ı islamiyenin seyyidesi olan Fatımatü’z Zehra bu vazifeleri ifadan imtina buyurmadılar.

Filvaki zevcinin veya ebeveyninin serveti sayesinde yemek pişirmek, çocuğunu emzirmek, gibi vazifeleri bizzat ifadan müstağni olan kadınlar bulunabilir. Fakat düşünmelidir ki şuun-u kevniye muhtelif surette zuhur eder. Talihin garip cilveleri vücuda gelir, bugün pek zengin olan bir şahıs yarın pek fakir düşebilir. Bugün başkalarını istihdam edenler yarın başkalarına hizmet edecek bir hale maruz kalabilir. Artık ezvak-ı hayatiyesine dalıp da çalıgısının latif latif havalarına tezyid-i şevk ve şetarete çalışmaktan, vaziyet-i kibaranesiyle, tezyinat-ı hevaperestanesiyle başkalarının inzar-ı dikkatini celb etmekten başka bir şey düşünmeyen hanım kızlar için birazda istikbali düşünmek, saadet-i atiyelerini temin edebilecek esbabı ihzara çalışmak lazım gelir.

Ebeveyn için de lazımdır ki ilerde birer hane sahibesi olacak olan kızlarını bu gibi vezaif-i beytiyeyi hüsn-ü ifa edebilecek bir tarzda yetiştirip terbiye etsinler.bir hadis-i nebevide ‘’ من كُن له ثلاث بنات: يؤويهن، ويرحمهن، ويكفلهن؛ وجبت له الجنة ألبتة’’ buyurulmuştur. Yani nail olduğu kız evladına cenab-ı Allah onları kendisinden müstağni edeceği zamana kadar infak ve ihsanda bulunan kimse için cenab-ı Hak cennetini vacip kılmıştır.

Binaen aleyh kız evladı hakkında lütuf ve ihsanda bulunmalıdır. Onların hakkında en büyük lütuf ve ihsan ise kendilerine güzel, nezih bir terbiye vermekten başka bir şey değildir.

3-Zevc ile zevce arasında niza ve şikak asar-ı meşhut olduğu zaman bunların akraba ve esdikası bu naseza ahvali izaleye çalışmalıdırlar. Vakıa aile hayatında bazen uygunsuzluk yüz gösterebilir, bazen pek ehemmiyetsiz bir şey yüzünden zevceyn birbirini terk edecek kadar bir hiddete maruz maruz kalabilirler. Fakat bu halde bunların akrabası, evdası için icap eder ki hadiseyi güzelce tetkik ederek muceb-i münaferet olan şeyin izalesine çalışsınlar. İşte ‘’ وَاِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا’’ ayet-i celileside bize bu mühim vazifeyi ihtar etmektedir.

Ahkam-ı fıkhiyemize nazaran zevceyn beyninde niza ve şikak zuhur edince tarafeyn ailelerinden bir zat hakem tayin olunur. Bunlar muceb-i niza olan meseleyi tetkik ve bunun izalesine mütevakkıf ise onu taharri eder ve zevceyn hakkında lazım gelen nasihatlerde bulunurlar.

Hakemlerin vazifeleri ıslah-ı beyne çalışmaktır. Bunlar bu emel ile çalışır iseler hak teala hazretleri de zevceynin beynlerini telife, aile arasında hüsn-ü ülfet ve imtizacın tekrar zuhuruna muvaffakiyet ihsan buyurur.

Hasılı zevceynin evliya ve akrabası bunların beynindeki rabıta-i zevciyetin devamını temine gayret etmelidirler. Hatta aralarında iftirak vaki olduğu takdirde dahi bir mahzur-u şer’i mevcut olmadıkça tavassut ederek iane-i zevciyete çalışmalıdırlar. Yoksa infialat-ı nefsaniyeye mağlup olup da bu gibi bir emr-i hayra tavassuttan kaçınmak münasip değildir.

Bazen görülüyor ki zevceyn arasında hasbel beşeriye adi bir meseleden dolayı talak tahaddüs ediyor, müteakiben bunlar izhar-ı nedamet ederek tecdid-i nikah arzusunda bulunurlarda bunların velileri bu arzu-yu meşrua muhalefet etmek istiyor.

Envaru’t Tenzil’de beyan olunduğu üzere ‘’ma’kil bin yesar’’ kızkardeşini zevç-i mutlakı ile iade-i nikahta bulunmaktan men etmişti. Bunun üzerine ‘’ فَلَا تَعْضُلُوهُنَّ أَن يَنكِحْنَ أَزْوَاجَهُنَّ إِذَا تَرَاضَوْا بَيْنَهُم بِالْمَعْرُوفِ ‘’ ayet-i celilesi nazil olmuştur ki ‘’beynlerinde vech-i şer’i üzere teradi hasıl olunca zevçleriyle tecdid-i nikahtan men etmeyiniz’’ mealindedir.

4-Zevceyn,esbab-ı maişetin noksanı halinde sabır ve kanaati elden bırakmamalıdır. Malumdur ki zevç zevcesinin nafakasını temine vesair bir kısım ihtiyacat-ı hayatiyesini tatmine mecburdur. Madem ki bir kadın nefsini zevcinin harim-i ismetine tahsis ediyor. Artık onun esbab-ı maişetini ihzar etmek bizzarure zevcinin uhdesine terettüp eder. Bu hususta tarafeynin hallerine, mevk-i içtimaiyelerine bakılır. Servetleriyle mütenasip bir surette nafaka tedarik edilir. Fakat bazen zevç ihtiyaca düçar olur, birtakım hadisat-ı kevniye neticesinde serveti, varidatını elden çıkarır, ailesinin maişetini dilhuvahi veçhile teminden aciz bir hale gelir. İşte böyle bir vaziyet karşısında fart-ı teessürata mağlup olup da sabır ve kanaati elden bırakmak caiz olmaz. Hele zevce için lazımdır ki bu halde pek asilane,kanaatkarane bir harekette bulunsun. Mücerret me’kulat ve melbusatındaki noksandan naşi zevcini rencide hatır edecek, zavallı ademin alam-i kalbiyesini bir kat daha artıracak lakırdılarda bulunmasın.

Mamafih vüs’at-i maişete nail olan aileler de israfattan hazr etmelidirler. Vakıa sahib-i servet olan bir şahsın efrad-ı ailesini dayk-ı maişet içinde bırakması caiz değildir. Fakat israfata meydan vermek, mevcut serveti beyhude yere telef etmek de muvafık olamaz. Çünkü nafile yere sarf edilen bir servet-i atiye aile için muceb nedamet olabilir.’’ ما عال من اقتصد’’

5-Zevceynden her biri afif,nezih bir hayata malik olmalıdır.Bir erkek şaibe-i töhmetten hali olmayan yerlere devam ederse, bir erkek efrad-ı ailesinin medar-ı hayatı olan kazancını, servetini mücerret kendi huzuzat-ı nefsaniyesi uğrunda sarf eylerse onun rafika-i hayatı kendisini afif,vazifeşinas bir zevcin daire-i ismetinde bulunmakla nasıl mübahi addedilebilir?

Bilakis bir kadın fazilet-i ahlakiye erbabının bulunmayacakları yerlere giderse, bir kadın cevherpare-i vücudunu bir setre-i nezahetle setretmeyip de birtakım hevaperestanın temaşagah-ı ihtirasına vaz ederse onun zevci ruhen, vicdanen nasıl müsterih olabilir?

İşte ahlak-ı fazıla ashabınca son derece makduh olan bu gibi çirkin etvar ve harekattan pek ziyade kaçınmalıdır ki rabıta-i zevciyet inhiladan masun kalsın.

6-Zevc, kumar gibi, işret gibi aheng-i içtimaiyeyi ifsat eden menhiyattan içtinap etmelidir. Bir kere kumar birçok mehazir-i içtimaiyeyi müstelzim olduğu cihetle şer-i şerifte katiyyen haramdır,belahet ve sefahet asarından maduttur. Kumara müptela olanlar servetlerini gayr-i meşru bir surette elden çıkarırlar, bittabi bunun meş’um bir neticesi olmak üzere daima bir hüzün ve keder içinde yaşar. Pek feci bir manzara-i sefalet irae ederler. Bir kumarbaz, çoluk çocuğunu asla düşünemez. Onun fikri,bütün iştiğalat-ı zihniyesi kumara masruftur. Bahusus kumar yüzünden kaybettiği servetin acılarını daima efrad-ı ailesinden çıkarmak ister. Artık böyle bir ailenin intizamı bozulmaz mı? Esbab-ı saadeti zail olmaz mı?

Müskirata gelince bu da bilcümle fezayih-i içtimaiyenin müvelledi olduğu için şeriat-ı islamiyede katiyyen haramdır. Müskirat, ümmü’l habaistir. Daima zuhuruna şahit olduğumuz cinayetlerin,aile vukuatının, ihtilaf ve iftirak hadiselerinin birçoğu mücerret müskirat yüzündendir. Müskirat ile ülfet edenlerden cemiyet-i beşeriye bir hayır beklememelidir. Bilakis bu gibi kimseler hem kendi aileleri için, hem de bütün bir heyet-i içtimaiye için pek muzır addedilmelidir. Mayiat-ı kuuliyenin her katresi bir semm-i katildir. Bu zehr-i siyalin mühlik olan tesiratı er geç kendini gösterir. Hayfa ki bu zehrab-ı mezelletin ihzar ettiği müthiş netice yalnız işretperestin şahsına münhasır kalmaz. Çok kere onun evlat ve ahfadına sirayet eder.

Tıbben sabittir ki esir-i işret olan eşhasın çocukları birçok ilel ve emraza müsteid ve alel ekser sıhhat-i bedeniyeden mahrum, muhteli’ş şuur bir halde dünyaya gelir.

Bir sarhoş, Fatır zü-kudret tarafından dimağına mevdu olan cevher-i akli parçalıyor, mahvediyor. Bir menba-ı feyz ve olması iktiza eden kuvvay-ı selimesini birer fevvar-ı çirkab haline getirmiş oluyor. Bir badeperest içkinin su-i tesiriyle muvazene-i fikriyesini kaybederek bir cinnet-i muvakkateye tutuluyor. Haysiyetini,vakarını payimal ederek herkesin hande-i istihzasına hedef olur. Dimağına hücum eden kanın tazyikatıyla hezeyanda bulunur. Ayyaşlığın,ruhunda uyandırdığı bir emel-i sefihane saikasıyla bir takım gayr-i meşru halete mecasir olur. Bunun neticesinde bir ailenin hayatı pek hazin bir surette söner gider.

İşte müskiratın sebebiyet verdiği bu gibi daha nice fecayi-i içtimaiyeyi nazar-ı dikkate alan bir takım mütemeddin milletler bugün müskiratın men’i hususunda pek ziyade çalışıp duruyorlar.Ulviyetini takdirden aciz bulunduğumuz şeriat-ı İslamiye ise beşeriyet için en büyük bir felaket olan müskiaratı on dört asırdan beridir ki suret-i katiyeye tahrim etmiş, ‘’kumardan, hamrdan ve bu gibi muzır itiyadattan içtinap ediniz ki nail-i felah olasınız’’ hitab-ı bülendiyle müntesiplerini ikaz ve irşat etmekte bulunmuştur.

Artık Müslüman bulunmak şerefini haiz olanlar nasıl olur da bu gibi menhiyatı irtikap ederek hem mukaddes dinlerinin ahkam-ı ulviyesine muhalefet,hemde mensup oldukları cemiyetin,ailelerin tealisine,saadet-i hayatiyesine hıyanet edebilirler?vesselamu ale menittebea’l hüda.

Mülga Meclis-i Tetkikat-ı Şeriyye Azasından

Ömer Nasuhi