Hayır ve Şer

1 Aralık 1951

Hayır ve Şer

Hayır ve Şer

Aralık 1951-17. Sayfa-Dergi: İslamın Nuru

Sayı: 1. Cilt 8. Sayı

Cenab-ı hakkın bütün ef’al-i ilahiyesi bir takım hikemi ve mesalihi mütezammındır. Mesnuat-ı ilahiye arasında abes yere yaratılmış bir şey mevcut değildir. Hayır ve şer suretinde tecelli eden her şey hakkındır. Kaffesi allahu tealanın kaza ve kaderine tabi birer hikmet ve maslahatı havidir. Çünkü cenab-ı hak, ilim ve hikmetle muttasıf, Halikiyetinde müteferriddir.

Allah teala hazretleri, bir halik-i alim ve hakim olduğundan elbette O’nun bilcümle ef’al-i ilahiyesi bir nice hikmetleri,maslahatları muhtevidir. Hüküm ve mesalih denilen şeyler nizam-ı aleme, menafi-i halaika müteallik umur demektir. Ef’al-i ilahiye ise şüphe yok ki bunlardan hali değildir. Şu kadar var ki bazı ef’al-i ilahiyedeki hikem ve mesalih bize karşı kemaliyle münkeşif olmadığından biz bunları layıkı veçhile idrak edemeyiz.

Beşeriyet için halli müşkül şeylerden biri de hayır ve şer meselesidir. Bu mühim mesele öteden beri beşeriyetin zihnini işgal etmiştir. Kainatta hayır(iyilik) mevcut olduğu gibi şer(kötülük)’de mevcuttur. Hayır denilen şeylerin Haliki, şüphe yok ki feyyaz-ı hakim hazretleridir. Ya şer denilen şeyleri halkeden kimdir? Acaba şerri halk etmek erhamürrahimin olan Allahu azimüşşana layık mıdır? İşte bu düşünce, muhtelif mezahib-i diniye ve mesalik-i felsefiyenin vücuduna sebep olmuştur.

Birçok kimseler cenab-ı hakkı (şerrin Haliki değildir) diye tenzihe çalışırken, vadi-i şirke düşmüş, birçok kimseler de bu yüzden uluhiyeti inkar edecek kadar bir hamakata düçar olmuştur. Mahaza ukul-u selime erbabı asla tereddüt etmez ki hayır ve şer suretinde tecelli eden herşey Haktandır. Her ikisine de halk eden vahid-i hakim hazretleridir. Eğer aleme de zuhur eden bir kısım şerlerin, musibetlerin Haliki, allah teala hazretlerinden başkası olsa idi, cenab-ı hakkın halikiyeti mahdut ve bu fenalıklar kendi iradesinin hilafına vukuu bulacağından, zati rububiyeti haşa acz ile muttasıf olmak icap ederdi. Halbuki zat-ı Bari bu gibi nakisalardan münezzehtir. Mamafih, şerrin haktan olması şerrin hak olmasını müstelzim değildir. Cenab-ı hakkın şerre rızası yoktur, şerri iktisap etmek meşru olamaz.

Cenab-ı allah hakimdir, allamü’l guyubtur. Şerri bir nice hikmetlere müstenit olduğundan asla kabih değildir. Fakat akıbet-i umuru müdrik olmayan biz gafil insanlar için şer denilen şeyleri kesbetmek kabih ve mesuliyeti müstelzimdir.

Cenab-ı hak li-hikmetin şerri yaratmıştır. Fakat bundan tevekki edebilmek için insanlara bir kabiliyet-i fıtriye, bir hassa-i ruhiye de ihsan buyurmuştur. Bir insan, haiz olduğu bu kuvvet ve istidat sayesinde kendisini şerden men etmezse, elbette mesul olur.

İçinde yaşadığımız bu alem-i beşeriyet bir dar-ı imtihandır. İnsan bu alemde iktisap edeceği kemalat ve nekaise göre diğer bir alem de ya ebediyen saadete nail veya ebedi bir nikbete giriftar olacaktır. Binaberin bu cihan-ı imtihanda şer namına hiçbir şeyin mevcut olmaması gaye-i hilkatle kabil-i telif olamaz.

Şu da kabil-i inkar değildir ki bize karşı şer suretinde tezahür eden şeyler, alelumum alem-i uzviyete mahsus gibidir. Mesela alem-i beşeriyette bir takım muhal intizam-ı halata tesadüf olunuyor. Zavallı beşeriyet ! birçok fecialara,kederlere maruz kalıyor. Birçok ihtiyacat ile pençeleşiyor,daima mücadelat-ı hayatiyede bulunuyor. Fakat alem-i gayri uzvide şerrin mevcudiyetine kail olmak pek o kadar doğru olmaz. Kainat-ı gayri uzviyede pek mükemmel bir ahenk ve intizam meşhut olmaktadır. Bu ahenk ve intizamı hiçbir şey ihlal etmemektedir.

Bazı erbab-ı delalet der ki ‘’alem de bir kısım muzır, faideden hali şeyler mevcut bulunmaktadır, birçok feci hadiseler zuhura gelmektedir. Bunların hiçbirinde bir hikmet görünmüyor. Binaenaleyh bu alem-i kevn-iü fesat (haşa) bir Halik-i hakimin eser-i kudreti değildir.’’ Ne batıl itikat ! gafiller bilemiyorlar ki ukul-i beşeriyet her şeyin, her hadisenin künhünü,hikmetini tamamıyla idrak etmek kabiliyetinden mahrumdur. Kainat da mütevelli olan milyonlarca hikem ve mesalihin bedayi’ ve mehasinin vücudunu görmeyip de nekaisten addettikleri bazı şeylerin mevcudiyetini, inkar-ı Halika delil ittihaz etmeleri ne kadar acınacak bir haldir. Bir zamanlar faideden hali zannedilen bir takım mevaddın bilahare fünunun terakkiyatı sayesinde pek büyük faideleri, hassaları haiz bulunduğu keşfedilmemiş midir? Acaba gördüğümüz noksanların maverasında bir gaye-i kemal yok mudur? Ne için bu ciheti mülahaza etmiyoruz? Bu cihan-ı beşeriyetin kemali, ancak şu gördüğümüz veçhile bir bir mecmuayı hayır ve şer olması halidir. Bazı mevad-ı semmiyenin sair ecza-ı tıbbiye ile imtizacından pek nafi mualecat vücuda geldiği gibi şer suretinde görülen bazı şuunun vücudu da diğer şuunat ile bir küll teşkil ederek kim bilir ne kadar mesalih-i kevniyenin tecellisine hadim bulunmaktadır. Mamafih eşyanın mahiyeti ezdadının vücuduyla münkeşif olur, bir takım emraz ve ektarın vücududur ki bize sıhhat ve saadetin kıymetini anlatıyor. Bir kısım mesalib ve mezahimin vücududur ki beşeriyetin incila-i fikrine, itila-i şanına sebep oluyor. Bir takım şerlerin vücududur ki beşeriyet, bunlardan masun olup hayra nail olmak için Halik-i azimüşşana iltica ediyor, havf ve reca beyninde bulunuyor, bu suretle de rububiyet ve ubudiyet asarı tezahür etmiş oluyor.

Birçok şeyler de vardır ki biz bunların esrar ve ledünniyatına infaz-ı nazar edemediğimiz cihetle bunları şer telakki ederiz, halbuki bunların neticesinde bir nice hafi hikmetler,azim faideler tezahür ederek kemalat-ı ilahiyeye delil olur.

Hele hoşumuza gitmeyen, şer suretinde nümayan olan bir takım şeylerin esbab-ı evveliyesini neden düşünmüyoruz? Birçok hayati, içtimai nakisalar vardır ki bunların vücuduna, insanların kendileri bilerek bilmeyerek sebebiyet vermişlerdir. Artık biz kendi irade ve ihtiyarımızı suiistimal edip de kainattaki kavanin-i ilahiyeye muhalif hareket ederek kendi elimizle ihzar ettiğimiz fenalıklardan dolayı azametgah-ı ilahiyeye karşı nasıl zeban dirazlık edebiliriz?

İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen