Büyük Millet Meclisinde Dinî Müzakereler
1 Ekim 1956
Büyük Millet Meclisinde Dinî Müzakereler
Büyük Millet Meclisinde Dinî Müzakereler
1 Ekim 1956-879. Sayfa-Dergi: Sebilürreşad
Sayı: 10. Cilt 231. Sayı
41. inikat 22-2-956 Çarşamba zabıt ceridesi s.464-486
(Cumhuri ve istişari idare şekli, islamiyetin umde-i esasiyesidir – asr-ı saadet ve hulefa-i raşidin devrinde islam hükümet şekli - bilahare meydan alan istibdat ve keyfi idare – millet meclisimizin açtığı peygamber yolu – istişari ve cumhuri idarenin icapları – cumhuri idarenin tatbikatında fert veya zümre hakimiyeti olamaz – kanunlar milli menfaate uygun olmadıkça maşer-i vicdanlarda huzur temin edemez – müşavere yoluyla idarede ekseriyetin meşruiyet ve ehemmiyeti – adaletle icrayı hükümet edenlerin ecri mükafatı – hikmetin başı Allah korkusudur – Allah korkusu olmayan kimselerden hayır gelmez – Allah korkusunun kaynağı imandır – dini tedrisata muarız olanların manasız ve haksız feveranları – bütün dinler , insanlığın saadet ve selametine matuftur – Allaha dayanmak Amerika hükümetinin temel umdesi olduğu hakkında Amerika reisi cumhurunun mühim beyanatı )
Muhterem arkadaşlar ;
Bütçenin heyeti umumiyesi münasebetiyle cumhuri idarenin islami esaslara göre tetkiki münasip olur. Cenabı hakkın ( ve emruhum şura beynehum ) cümle-i mübeccelesiyle methü sena buyurmuş olduğu cumhuri ve istişari idare şekli islamiyetin amudi fıkarisi mesabesindedir.
Muhterem mebus arkadaşlar ;
Hep iyi bilirsiniz yeryüzünde yaratılmışların en şereflisi olan insan topluluklarını cemiyete zararsız, birbirlerine faydalı bir halde yaşatmaya ve idare etmek için asırlar boyunca muhtelif şekilde devlet teşekkülleri ve idare usulleri kabul edilmiştir. Bunların içinden hakka, adalete uygun olan idare şekline adil-i mutlak olan hazreti rabbil alemin, ekmel-i edyan olan islam dininin peygamberi ve mekarimi-i ahlakın timsal-i bi-misali olan hazreti Muhammed, Al-i İmran suresinin 159. Ayetindeki ( ve şavirhüm fil emr ) hitab-ı celili ve emr-i sübhanisi ile müşavere yoluyla ümmet ve cemaatin idaresini emir ve bu yolda irşat buyurmuşlardır. Hazreti rasulullah dahi emr-i hakka imtisalen ümmeti bu yolda idare etmiştir. Peygamberimizin hayatı hitama erdikten sonra hulefayı raşidin namı verilen Ebubekir, Ömer, Osman, Ali hazeratı sırasıyla halife seçilerek imkanları nispetinde ve sohbet-i rasulullahtan almış oldukları derin ilmi irfan, yüksek terbiye ve fezaili ahlakiye sayesinde kısa bir zamanda o meşru idareler ile bütün cihanın gıptasını celp eder bir mahiyette hak ve adalet yolunda mühim terakki ve tealiler elde etmişlerdi.
Ne yazık ki tab-ı beşer meknuz olan fikr-i istibdat, ihrazi mal ve can saikasıyla fahr-i alemin açmış olduğu o nurlu yol birtakım müstebit ve muhterisler tarafından tebdil ve tağyir edilerek keyfi idare ve şahsi menfaatler hakim olmaya başlamış ve bu suretle ümmet ve milletin hukuk ve vecibeleri terk ve ihmal edilerek keyfi idareler yüzünden insanlık uzun zamanlar birçok mezalim ve ıstıraplara sahne olmuştur. Hazreti peygamberin ümmet ve cemaatine miras bırakmış olduğu cumhuriyet istişarı usulü allahın inayeti ve yardımı ile o miras-ı peygamberi olan istişari yolu tekrar elde edilmiştir. Bu idare ne güzel, ne hoş bir idaredir ama eğer icaplarını yerine getirebilirsek, yok eğer cumhuriyetle idare yalnız şekle inhisar eder de tatbikatta bir fert veya muayyen bir zümrenin fikir ve arzuları hakim olmaya başlarsa cumhuri idarelerde amme menfaatleri ihmal edilmemiş olsa bile yine amme huzuru layıkıyla temin edilemez. Bunun sebebi ise cumhuri idarenin mesnedi olan istişare cihetine gereken ehemmiyetin verilmemesinden ileri geldiği söylenebilir.
Mesela bu hususta hakim ve mesul bir mevkide bulunan biz mebuslar milli meclisin tasdikine iktiram etmek üzere hükümet veya meclis azaları tarafından hazırlanan kanun teklifine ve tasarılara madde ve muhtevası itibariyle tamamen milli menfaate uygun olduğu bilistişare sabit olmalı, böyle olmadığı takdirde muayyen şahısların mahdut bir zümrenin fikirlerinin mahsulü olarak tesis edilen kanun ve nizamlar hiçbir zaman maşeri vicdanlarda esaslı bir huzur temin edemez.
Çünkü mesnedi istişare esasına dayanan bir idarenin tedvin ettikleri ve edecekleri kanun ve nizamlarda aynı şekilde istişari olması icap eder. Böyle olmadığı takdirde hükümet ne kadar ciddi faaliyet gösterirse göstersin, amme efkarında huzur temin edilemez. Binaenaleyh meclisi aliye tesis veya tadil yoluyla sevk edilen kanun tasarıları, meclisin mühim bir çoğunluğu tarafından müzakere edilerek kabul veya reddedilmesi icap ederken, maalesef bizde öyle günler oluyor ki, müzakere salonunda azami kırk, elli kişi bir mevcutla seri halinde birçok kanunlar berkihatif süratiyle çıkar gider.
Hükümeti kontrol vazifesiyle vazifeli olduğumuzu iddia eden biz mebuslar teşrii vazifelerimizi layıkıyla ifa edemediğimiz takdirde kanunların tatbikatı sırasında vukua gelecek noksanlık ve adaletsizlikten dolayı hepimiz ferden ferda mesulüz. Çünkü müşavere yoluyla idare edilen bir camiada savab olan yol ancak ekseriyetin kabul ve tasvip ettiği yoldur.
Bu hakikate işaret için alicenap peygamberimiz buyuruyor ki ‘bir hususta aranızda ihtilaf ve münakaşa zuhur ederse büyük karaltıya gidin yani ekseriyetin bulunduğu tarafa iltihak edin çünkü selamet orada demektir. Bu suretle ekseriyeti aranın mesuliyeti ve ehemmiyeti beyan buyrulmuştur.
Bu hususta başka bir cihet daha varsa o da kıymetli arkadaşlardan icra vazifelerini üzerlerine almak cüret ve cesaretlerini gösteren alicenap zevat, amme vazifelerini tedvir ederlerken tamamen şahsi fikir ve gayelerden tecerrüt ederek adilane hareket ederlerse böyle kahraman insanların her zaman Allah ve millet huzurunda yüzleri ak ve nasiyeleri pak olur. Ve hem de kainat nizamını madelet dairesinde tanzim eden cenabı hakkın bol yardım ve rahmetine de mazhar olurlar.
Bundan başka çok mühim bir husus daha var o da amme hizmetlerinde hayırlı muvaffakiyetler temin için vükelayı umur hazeratı, alemlere meşale-i rahmet olarak gönderilen peygamberimizi hazreti Muhammedin (ra’sul hikmeti mehafetullah ) hadisi şerifini düstur-u amel ittihaz edecek olurlarsa muvaffakiyetin en büyük sırrını bu hadis-i şerifte bulmuş olurlar. Hadisin kısaca Türkçe meali şöyledir ; dünya ve ahiret maslahatlarını temin hususunda insanların elde ettikleri ilmi irfanın başı Allah korkusudur buyuruluyor. Şu hale nazaran insanların iktibas ettikleri ve edecekleri ilim ve bilgilerinin hayatiyeti ve cemiyete faydalı olması ancak Allah korkusu ile mümkün olur. Nasıl ki başı olmayan bir cesette hayatiyet mutasavver değilse yine böyle Allah korkusu bulunmayan kimselerin ilim ve bilgilerinden ve bu husustaki mesailerinden milli ve maşeri bir fayda beklenemez.
Sırası gelince, hepimiz dillerimizde destan ederek ahlak ve fazilet kelimelerinden bahsederiz. Bu kelimelerin yegane kaynağı bu hadiste mündemiçtir. Binaenaleyh vatansever her fert için bütün gençlerimizi bu ulvi duygu ile mütehalli olarak yetiştirmek hepimiz için elzemdir. O da Allah korkusudur. Bunu temin etmek için yegane çare, sarsılmaz bir imandır. İmanı korumak ve yaşatmak için de din bilgisi lazımdır. Fakat Türk ve İslam camiasında Müslüman yaşayan bir hizbikalil var, bu zavallılara Müslüman milletimizin Müslüman olarak kalmaları ve yaşamaları için gençlere mekteplerimizde din bilgisi verilmesi lüzumundan bahsedilirse mahut hizip hemen feveran ederek, tehlike işareti vermeye başlar. Böyle düşünen ve söyleyenler hakkında yegane temennilerimiz, cenabı hak kendilerine hidayet ihsan buyursun. Halbuki yeryüzünde vaz-ı ilahi olarak tesis edilen bütün dinler insanlığın selamet ve saadetine matuf olarak kurulmuştur. Bunun aksini iddia ise hakikati inkar ve mahzı mükabere olmakla beraber tarih-i edyana adem-i vukuftan ileri geldiği söylenebilir.
Bu mühim ve hayati mevzu, başka bir cepheden daha tetkik edelim. O da Amerikan cumhurbaşkanı Ayzın Hover’in Amerikan milletine hitaben Allaha dayanalım kampanyasına davet etmesidir.Bu mühim davet 20 şubat 1950 tarihinde yapılmıştır.
Radyo ve televizyonla bir konuşma yapan başkan şunları söylemiştir ; ‘’Allah olmasa idi Amerikan şeklinde bir hükümet olmazdı ve Amerikan hayat tarzı kurulmazdı. Allah denilen üstün varlığın tanınması amerikamızın ilk ifadesidir. Ecdadımız bunu böyle kurmuşlar ve allahın yardımıyla böyle de devam edecektir.’’ Bu sözleri konuşan zat, zamanımızın en mütemeddin, en hamiyetli ve en demokrat yaşayan bir milletin başkanıdır. Cihanın efendisi olarak gönderilen hazreti Muhammed bu akide ve imanı bütün Müslümanların ruhuna bin üç yüz kusur sene evvel telkin ve teklif ederek bizlere ebedi bir hayat aşısı zerk etmiştir. Yüzbinlerce salat selam onun üzerine olsun.
Ömer Bilmen ( Ankara)