Amerikalıların Suallerine Cevap
1 Ağustos 1956
Amerikalıların Suallerine Cevap
Amerikalıların Suallerine Cevap
Ağustos 1956-19. Sayfa-Dergi: Sebilürreşad
Sayı: 10. Cilt 227. Sayı
(223. nüshamızda İslamiyet hakkında tetkikatta bulunan bir Amerikalı alim tarafından sorulan sorulara suallere İstanbul müftüsü, efadıl-ı ulemadan Ömer Nasuhi efendi hazretleri tarafından cevap verilmiştir. Bu kıymetli cevapları aynen neşerediyoruz.)
1- God (supreme being amplify in the light of what the average Muslim scholar would understand. Explain this also in terms an adolescent person would understand )
Allah (üstün varlık. Mütevassıt bir Müslüman alimin bundan ne anladığını açıklayın. Aynı zamanda henüz gençlik çağında bulunan bir kimsenin ne anladığını izah edin)
Bir islam alimi, allah ism-i celili zikredilince bundan ‘’bütün mükevvenatı yoktan yaratan, kudret ve azametine nihayet bulunmayan, vahdaniyet ve Kibriya sıfatlarıyla muttasıf olan, her türlü şerikten, nazirden münezzeh olup doğmadan,doğurmadan beri bulunan bir azimüşşanın, halikin, bir kadim kerim mabudun varlığını’’ anlar ve bu ezeli, ebedi, alim, basir, semi’ olan mabud-u zişanın varlığına kani bulunur. Bu halik-i zülcelalin varlığına, birliğine, bütün zerrat-ı kainatı birer parlak şahit olmak üzere telakki eder, O’nun mukaddes varlığını her şeyden daha bedihi bir veçhile mütecelli bilir. Bu hususta yüzlerce, binlerce dini, akli, felsefi burhanlar ikamesine muktedir olabilir.
Henüz genç bir islam yavrusu da nezih bir akideye malik olarak allahu tealanın varlığına, birliğine, halikiyetine, razık-ı alem olduğuna fıtri bir kabiliyet ile nurlu bir zeka ile, tebcile şayan bir ilham-ı kalbi ile ve ailesinden,hocalarından aldığı güzel bir terbiye ve talim ile mutekit bulunur. Allahu tealayı her şeyin fevkinde bir varlık, bir azamet ve ulviyet sahibi olmak üzere tanır, O’na kulluğu en mukaddes bir vazife bilir.
HOLY TRİNİTY
(Do you belive in this as Christians generally do?)
2-Ekanim-i Selase. ( buna hıristiyanların umumiyetle inandığı şekilde inanıyor musunuz)
2-hayır. Müslümanlar, ekanim-i selaseye asla inanmazlar. Buna o şekilde inanmanın doğru olmadığına dair binlerce delile malik bulunurlar. Uluhiyeti, baba-oğul-ruhul kudüs gibi üç rükünden mürekkep,müteşekkil tanımayı islam ruhu asla kabul edemez. Baba (eb) ile ne kast olunur? Allahu teala mı ! allahu azimüşşan bütün mahlukatın Halıkıdır. Bütün mükevvenat, allahu zül-celalin birer mahluku olmakla mübahidir. Hiç fani, aciz, mahvü izmihlale müsteit, ademden gelip madum olmaya müteveccih olan bir mahluk, O ezeli, ebedi olan Halıkın oğlu olmak kabiliyetini haiz olabilir mi?
Müslümanlarca allahu teala birdir, şerik ve naziri yoktur. Doğmadan ve doğurmadan münezzehtir. Bütün kainatın Halıkıdır. Yegane mabududur. Bunun hilafına itikat, şan-ı uluhiyeti hakkıyla takdir edememekten ileri gelir.
Hazreti İsa gibi pek muhterem zevat da Allahu tealanın birer mübarek kullarıdır. Bu zatlar, mevcudiyet-i ilahiyeyi, vahdaniyet-i subhaniyeyi beşeriyete talim ve telkin vazifesiyle muvazzaf bulunmuşlardır. Hazreti İsanın bir hilkat harikası olarak babasız dünyaya gelmiş olması ise kudret-i ilahiyenin beşeriyete karşı bu suretle de tecelli etmesi hikmetine müstenittir. Hazreti Ademin hem babasız hem de anasız olarak vücuda geldiğini güzelce düşünenler, diğer bir zatın kudret-i ilahiye ile babasız olarak dünyaya gelmiş olmasını asla istibad ve istiğrap edemezler.
Velhasıl Müslümanların itikadınca allahu teala birdir, mükevvenatın Halıkıdır. Baba olmaktan münezzehtir. Hazreti İsa da Allah tealanın muhterem bir mahlukudur, bir kuludur, bir rasulüdür. Bu abd-i muhteremin validesi hazreti Meryem de nezihül fıtrata, ubudiyet sıfatıyla mübahi, şayan-ı hürmet bir validedir. Ruhul kudüse gelince bu da yine cenab-ı hakkın kudretiyle yaratılmış olan ulvi, semavi bir mahluktur. Bütün bu muhterem zevat, cenab-ı allaha karşı arz-ı ubudiyetle mükellef ve müftehir bulunmuşlardır. Bu zatlara bunun hilafını isnat etmek, onların muazzez ruhlarını rencide etmeğe kafidir.
3 Jesus Christ
(do you consider him divine or not ? the positin he has if any in your religion )
3-Hazreti İsa (uluhiyetini kabul ediyor musunuz ? dininizdeki yeri nedir?)
3-Hayır. Hazreti İsanın uluhiyetine kail olan bir Müslüman yoktur. Yukarıda da beyan olunduğu üzere Allah teala birdir, şerik ve nazirden münezzehtir. Hazreti İsa gibi doğmakla, ölmekle, şehid edilmekle tavsif edilen bir zat, nasıl uluhiyet sıfatını haiz olabilir? Biz Müslümanlar hiçbir mahluka uluhiyet isnat edemeyiz. Çünkü binlerce dini ve akli delil böyle bir itikada manidir. Hazreti İsanın dinimiz nazarındaki mevkiine gelince o bir harika-i hilkattir. Kudret-i ilahiyenin ulvi bir tecellisinin eseridir. Aynı zamanda da bir insan-ı kamilidir, bir peygamber-i zişandır. O da sair insanlar gibi allah tealaya arz-ı ubudiyetle muvazzaf bulunmuştur ve yine kudret-i ilahiye ile bir makam-ı aliye refedilmiştir. Kendisini büyük bir peygamber tanıyarak mübarek zatını tebcil ederiz.
4 The Holy Ghost
( for those who belive in a divine trinity this would be one of the three. Do you have anything similar to this in your religion?)
4-Ruhul Kudüs (ekanim-i selaseye inananlar için Ruhul Kudüs üç den biridir. Sizin dininizde buna benzer bir şey var mıdır?
4-bizim dinimizde buna benzer bir şey yoktur. Yukarıda da işaret olduğu üzere Ruhu’l Kudüs bir ulvi varlık sahibidir. Melaike-i kiram zümresine dahildir. O da bir takım ubudiyet vazifeleriyle muvazzaftır. Mevhum ekanim-i selase ile asla alakası yoktur. O da münferit bir abd-i ilahidir. Bizim dinimiz olan din-i İslam, tamamen vahdaniyet-i ilahiye akidesine müstenit olduğundan bu mübarek ilahi dinde ekanim-i selase itikadına benzer bir şey bulunamaz.
5-Revelation
( Commucation between bod or heaven and men or people on this earth, now or at any time. Whether direct revelation is given today as it was in ancient times.)
Sünuhat ( tanrı veya semavat ile dünyadaki insanlar arasında şimdi veya herhangi bir zamanda yapılan irtibat. Eski zamanlarda olduğu gibi bugünde doğrudan doğruya sünuhat vaki oluyor mu?)
Malum olduğu üzere sünuhat, düşünmeden zihne gelen fikir ve mülahaza demektir. İlham da bazı hayırlı haberlerin, hükümlerin bir feyz-i ilahi eseri olarak kalpte doğmasıdır. Vahiy dahi cenab-ı hakkın kendi dinine ait ahkamı herhangi bir peygamberine, ya melek vasıtasıyla veya başka bir suretle tebliğ ve telkin buyurmasıdır. Vaktiyle peygamberlik sıfatını haiz olan yüksek zatlar bu gibi vahiylere, ilhamlara, sünuhata mazhar olmuşlardı.
Fakat hatemül enbiya olan hazreti Muhammed Mustafa aleyhi ekmelü’t tehaya efendimizle nübüvvet ve risalet silsilesi nihayet bulduğundan, artık ondan sonra doğrudan doğruya melek vasıtasıyla veya sair bir suretle vahye mazhar olmaya, hükümleri umuma şamil olacak evamir ve nevahi telakki etmeğe imkan kalmamıştır. Binaenaleyh Allah teala ile beşeriyet arasında böyle bir vahiy semavi tarikiyle yeni bir irtibat mülahaza edilemez. Fakat cenabı hakkın mümin, salih kullarının kalplerine vaktiyle olduğu gibi şimdi de bazı ulvi sünuhat ve ilhamat vaki olabilir. Bunlar peygamberan-ı izamın tebliğ etmiş oldukları kati, ebedi ahkama münafi olmamak şartıyla o salih kulların kendileri için birer düstur-u hareket olabilirse de amme hakkında olamaz. Bu gibi şahsi sünuhat ve ilhamat, başkaları için dinen bir delil teşkil etmez.
İstanbul müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen