Amerikalıların Suallerine Cevap VII
20 Kasım 1956
Amerikalıların Suallerine Cevap VII
Amerikalıların Suallerine Cevap VII
20 Kasım 1956-114. Sayfa-Dergi: Sebilürreşad
Sayı: 10. Cilt 233. Sayı
Origin of men (Where did man come from? Through evolutionary development or did have some supernatural beginning in the shape or form he is now in?)
İnsanın menşei (İnsan nereden gelmiştir? Bir evolüsyonla mı bugünkü halini almıştır, yoksa başlangıçta bugünün şekli ile fevkalbeşer bir varlık mıydı?)
İnsanın menşei, tam bir istiklaldir. Haliki azimüşşan, insanların evvela ruhlarını yaratmış, sonra da insanların ilk babası ve anası olmak üzere hazreti Âdem ile hazreti Havvanın cesetlerini balçıktan yani su ile topraktan bildiğimiz sureti insaniyede halk etmiş, bunlardan da beşeriyet silsilesinden devamını takdir buyurmuştur. Evet, insan bir müstakil mahluktur. Başka hayat sahibi mahlukattan tedrici bir surette bir istifa, bir inkişaf neticesi olarak dünyaya gelmiş değildir. Afak ve enfüsteki yüzbinlerce hilkat Bedialarını vücuda getirmiş olan bir Haliki azimüşşan, insan namındaki mahlukunu da böyle müstakil bir mahiyette vücuda getirmeğe şüphe yok ki her veçhile kadirdir. Bütün peygamberler de semavi kitaplar da bu hakikati haber vermiştir. Binaenaleyh biz Müslümanlar bunun hilafına kail olamayız.
Şüphe yok ki bu kâinatta ilk zi-hayat mahlukun başka bir zi-hayat mahluktan tedricen vücuda gelmemiş olduğu ilmen, fennen müsellemdir. Aksi takdirde bu veçhile bir hilkat silsilesinin ezele doğru la yenkati’ uzayıp gitmesi lazım gelirdi. Bu ise mümtenidir. Böyle bir silsile-i hilkatin ezeliyetle ittisafı tasavvur olunamaz. Artık insanların da başka hayat sahibi mahlukattan bir tekamül neticesi olarak vücuda gelmiş olduğunun zaruri bulunduğunu iddiaya ilmen, felsefeten imkan yoktur. Vakıa kâinatın bir kısmında bir tekamül ve inkişaf usulü cari olabilir. Fakat bunlar herhalde zaruri değildir. Tabiat kanunlarını vaz ve halk eden bir zi-kudret Halik, bu kanunlara v-muvafık da muhalif de nice binlerce hadiseleri vücuda getirebilir. Nitekim kavanin-i tabiatın zaruri olmadığı, bunlarca muhalif nice hadiselerin vücuda geldiği bugün birçok mütefennin, mütefekkir zevat tarafından da kabul edilmektedir.
Velhasıl, insan başlangıçta da bugünkü şekli ile bir bedia-i hilkat olarak bir varlığı haiz bulunmuştur. Bunu istibada mahal yoktur. İnsanın müstakil olarak yaratılmış olduğuna kendisindeki maddi ve manevi kemalat da şehadet etmektedir. Bunun hilafını iddia ise kudreti ilahiyeyi, ilahi kitapların beyanını inkara, beşeriyetin kadrini tenzile sebep olur. Şu kadar var ki insanlar mahiyeten müttehit oldukları halde bu dünyada kazandıkları ilim ve marifet, terbiye ve irfan bakımından aralarında bir terakki, bir tekâmül eseri görülebilir. Fakat bunlar, insanların hilkaten müstait oldukları kemalat cümlesindendir. Yoksa bunlar, insanların mahiyetlerine ait bir tebeddül ve inkişafa delil olamaz.
Prayer (Do you have set forms- individual- definite times when to pray?)
2-İbadet (Sabit şekiller var mıdır? Ferdi düşünceler- ibadet için muayyen zamanlar?)
2- Müslümanlıkta ibadet, bir ubudiyet vazifesidir. İbadetlerin başlıcaları; namaz, oruç, hac ve zekattır. Namazların ve sair ibadetlerin birer şekli, yani usül ve erkanı vardır. Namazların birçoğu münferiden de, cemaat halinde de kılınabilir. Yalnız Cuma namazı ile bayram namazlarını cemaatle kılmak lazımdır. Namazların, orucun, hac ve zekatın muayyen zamanları vardır. Muayyen zamanında yapılamayan böyle bir ibadet bilahare müsait bir zamanda kaza edilir. Müslümanlıkta ibadetlerin bir kısmı, şeraitini haiz olan Müslümanlar hakkında birer farizadır. Beş vakitte kılınacak namaz ve ramazanı şerif ayında tutulacak oruç ve hac ile zekat gibi. Bir kısım ibadetler de vardır ki bunlar farz değildir. Belki ya sünnet veya müstehaptır. Bunların yapılması sevap kazanmaya vesiledir. Farz namazlardan başka kılınan bir kısım namazlar gibi ve seneden seneye verilecek zekatlardan başka olarak fakirlere vakit vakit verilen sadakalar gibi.
Bir müminin kendisini ve kendisini muhit olan bu alemi nazar-ı ibrete alması, bu mükevvenatın Halikini, O halik-i zişanın kudretini, azametini düşünüp tefekküre dalması, O halik-i la yezali bir lisan-ı ubudiyetle tevhide, takdis ve tebcile çalışması da pek güzel, ferdi bir ibadet demektir.
Allahu teala hazretlerinden kendi rızayı ilahisine muvafık ibadetlere, güzel düşüncelere muvaffak olmamızı bir lisan-ı ubudiyetle niyaz eyleriz. Ve min Allahi’t-Tevfik.
İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen