Amerikalıların Suallerine Cevap V
20 Ekim 1956
Amerikalıların Suallerine Cevap V
Amerikalıların Suallerine Cevap V
20 Ekim 1956-82. Sayfa-Dergi: Sebilürreşad
Sayı: 10. Cilt 231. Sayı
How is church financed?
(Through offerings, collections by state in part etc. İn countries where is predominate or in the great majority are any of the national or local taxes used to help maintain or build the shrines or temples?)
Camiler nasıl finanse edilir?
(Teberrular kısmen devlet tarafından yapılan yardımlar vs. İslamiyet’in hakim bulunduğu veya Müslümanların ekseriyette olduğu yerlerde cami, mescit inşası veya bakımı için milli veya mahalli vergiler var mıdır?)
Camiler, mescitler malum olduğu üzere birer mübarek ibadethanedir. Müslümanlar vakit vakit bunların içinde toplanarak namazlarını cemaat halinde kılarlar. Kerim ve Rahim olan mabud-u zül celale birlikte arzı ubudiyette, dua ve niyazda bulunurlar. Cami ve mescit yaptırmak, bunları idare etmek, pek büyük bir sevaba vesiledir. Bunlar birer sadakayı cariyedir. Bunları yaptıran müminlerin, ahirete gittiklerinden sonra da amel defterlerine sevap, hasenat yazılacaktır. Bunun içindir ki öteden beri Müslümanların zenginleri, hükümdarları, bir kısım ricali hükümeti kendi namlarına, kendi servetleriyle böyle birçok mabetler yaptırmaya muvaffak olmuşlardır. Zamanımızda da yine bir kısım zenginler tarafından mahza rızayı ilahi için camiler, mescitler yaptırılmakta veya tamir ettirilmektedir. Hükümet de lüzum görüldükçe bunlara muavenetini diriğ etmez. Camilerin, mescitlerin tamirleri, hademelerinin maaşları için bunları yaptıran zatlar veya başkaları tarafından vakfedilmiş, teberrüken verilmiş birtakım akarlar, topraklar, nakitler vesaire vardır. Bu husustaki ihtiyaçlar, bu vakıf ve teberrular sayesinde tesviye edilir. İşte İslam mabetleri bu suretle mali bir vaziyeti haizdir. Başkaca milli veya mahalli vergiler yoktur.
Scripture or sacred writings
(Any writings or books in your religion whose source is considered sacred or of divine or of supernatural origin.)
2-Mukaddes yazılar
(Dininizde, menşei mukaddes, ilahi veya fevkalbeşer telakki edilen yazı ve kitaplar)
2-Dini islama ait bir kısım yazılar, kitaplar vardır ki bunlar mübarek ve mukaddes bir mahiyette bulunurlar. Mesela din-i ulvi akaidine, ibadetlerine ait yazılar, kitaplar, peygamber efendimizin mübarek hayatına, mübarek sözlerine, fiillerine ait eserler bu cümledendir. Maahaza bizim bütün kitapların, yazıların fevkinde bir ulviyet ve kutsiyeti haiz olan bir kitabımız daha vardır ki o da Kur’an-ı azimüşşandır. Bu bir kitab-ı ilahidir. Bunu Allah Teâlâ hazretleri peygamberlerin hatemi olan hazreti Muhammet aleyhissaletü vesselama inzal ve ihsan buyurmuştur. Bu, menşei itibariyle mukaddestir, ilahidir, binazirdir.
Tarzı beyanı, elfaz ve meanisi itibariyle de fevkalbeşer bir harika-i kelamiyedir. Bütün ulema ve fusehayı tanzirine davet eylediği halde hepsi de bu tanzirden, bunun en kısa bir suresine bile nazire yazmaktan aciz bir halde kalmış, acizlerini muterif bulunmuştur. Filhakika Kur’an-ı Mübin, elfazı itibarıyla bir harikadır. İlmi, tarihi, hukuki, felsefi binlerce hakayıkı mübeyyin olan mübarek nazmını üslub-u beyanını tanzir, gayri kabil bulunmuştur. Sonra kur’an-ı hâkim meanisi itibarıyla da bir harikadır, bir mucizedir. Çünkü birçok hakayıkı kevniyeyi vaktinden evvel haber vermiştir ki beşeriyet alemi bunlara bilahare birçok ilmi ve tecrübi terakkiyat neticesinde ancak muttali olabilmiştir. Kur’an-ı kerim atiye ait birçok umur hakkında da malumat vermiştir ki bunlar da bilahare tamamen o veçhile zuhura gelmiştir. Mamafih bu kitab-ı ilahinin öyle yüksek, fevkalade bir tarz-ı ifadesi, pür hikmet bir üslubu beyanı da vardır ki bunlar hiçbir ilmi, fenni keşfiyata münafi ve muarız görülemez. Hele bu kitab-ı kutsinin beşeriyete emir ve tavsiye ettiği düsturlar da o kadar güzel, o kadar mükemmeldir ki eğer umum beşeriyet alemi bunlara hakkıyla riayet edecek olsa insanlar arasında bir umumi kardeşlik, bir samimi tesanüt, bir ulvi aheng-i hayat vücuda gelir. Beşeriyet ufuklarını vakit vakit zulmetler, felaketler içinde bırakan kanlı, dil-suz hadiselerden bir eser kalmaz.
Velhasıl Kur’an-ı muciz beyanın haiz olduğu yüksek evsaf ve mezaya, onun fevkalbeşer bir hitabı ilahi olduğunu ispata kafidir. Bu hakikati başka milletlere mensup, munsif birçok ilim sahipleri de muterif bulunmuşlardır.
Divine Authority
(Is a special authority from God necessary to function in performing ordinance or rituals in religion?)
3-İlahi Otorite (Dini ayinler icrası için ilahi bir otoriteye ihtiyaç var mıdır?)
3-Müslümanlıkta dini vazifeler muayyendir. Bunların münferiden mi cemaat halinde mi yapılacağı malumdur. Müslümanlar esasen birbiri hakkında hayırhah olup yekdiğerini vezaif-i ubudiyeti ifaya teşvik ve terğipte bulunurlar. İlim ve marifet itibarıyla mümtaz bulunan bir Müslüman ise diğer Müslüman kardeşlerine muhtaç oldukları dini meseleleri bildirmeğe dinen salahiyetli bulunurlar. Bir de umuma ait mabetlerde cemaate imamet ve hitabette bulunabilmeleri için imam ve hatip olacak zatlara mezuniyet vermek salahiyeti, bazı resmi makamlara aittir. Bir takım dini ibadetler ve meseleler hakkında vaki olan suallere cevap vermek salahiyetini haiz bazı resmi daireler de vardır. Müftülükler gibi. Bunlara ilim, diyanet, selamet-i içtimaiye bakımından ihtiyaç vardır.
Velhasıl Müslümanların birbirini ibadetlere teşvik ve birbirini irşada gayret etmeleri bir uhuvvet-i diniye nişanesidir. Dini vazifelere karşı hürmetsizlik eden, mukaddesatı tahkir ve tezyife cüret gösterenlerin bu gayri ahlaki fazihalarına meydan vermemek de bir vecibe-i diniyedir. Bu vecibeyi de cemaati müslimin namına ifaya devlet salahiyettardır. Kanunlarda da bu hususa dair bazı maddeler vardır.
Dini islam, dini vazifeleri yapanların nimetlere nail olacaklarını, bu vazifeleri terk edenlerin de akıbet ceza göreceklerini haber vermiş, bu suretle de insanları hayır cihetine imalede bulunmuştur. Artık biz bu hususlara dair bizleri tenvir ve irşada salahiyetli olan zatların mevcudiyetini birer atiyye-i ilahiye telakki ederek nasihatlerini, tavsiyelerini riayet ve hürmetle telakki etmeğe dini ve içtimai vazifelerimiz bakımından muhtaç olduğumuzu itiraf ederiz. Bundan başka birtakım kimselerin din namına ona buna tahakkümde bulunmaya, gayr-i makul, müstebidane tesirler yapmaya salahiyeti olamaz. Böyle bir otoriteye ihtiyaç yoktur.
İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen