Amerikalıların Suallerine Cevap IV

10 Ekim 1956

Amerikalıların Suallerine Cevap IV

Amerikalıların Suallerine Cevap IV

10 Ekim 1956-71. Sayfa-Dergi: Sebilürreşad

Sayı: 10. Cilt 230. Sayı

  1. What is necessary for a non-believer to do become associated or affiliated with your religion?

(To become a Muslim what must a non-Muslim do? Do women have the same rights as men in your worship? If not what is their status? )

  1. Dininize girebilmek için ne yapmak lazımdır? (Müslüman olmayan bir kimse Müslüman olmak için ne yapmalıdır? Dininizde kadın da erkekle aynı haklara sahip midir? Değilse kadının durumu nedir?)

  1. Müslümanlığın mahiyeti, bütün ahkamı pek açıktır. Herhangi bir akil zat, din-i islamı bir takım merasim ve eşkale tabi olmaksızın bizzat kabul edebilir. Müslümanlığın itikada ait olan başlıca ahkamı, Allahu tealanın varlığına,birliğine, Halikiyetine, mabudiyetine iman etmekle beraber Allahu azimüşşanın bütün peygamberlerine ve bütün kitaplarına iman etmekten ve Hak tealanın melaike denilen mahlukatının varlığına da inanıp iman eylemekten ibarettir. Müslümanlığın ibadet ve taate ait olan başlıca ahkamı da namaz ile oruçtan ve hac ile zekâttan, hukuk-u nasa riayetten ibarettir. İşte bunları bilip bunların hakikatine kalben inanan bir kimse din-i islama girmiş olur. İbadet ve taate ait ahkama riayet etmekle de büyük sevaplara nail olup azabı ilahiye uğramaktan kurtulur. Mamafih islam dinine girmek isteyen bir gayri müslim dilerse islam müessesat-ı diniyesinden birine, mesela bir vilayet veya kaza müftülüğüne müracaat ederek ihtida edeceğini bir dilekçe ile bildirir. Bunun üzerine kendisine telkinat-ı diniye yapılarak, yani kendisine islamiyetin itikadatına, bazı ibadetlerine dair bir miktar malumat verilir. Kendisinin islamiyeti kabul ettiğine dair hüviyetini muhtevi bir varaka-i resmiye tanzim ve kendisine i’ta olunur.

Kadınların hukukuna gelince, din-i islam bütün içtimai heyetin mütekabil haklarını, vazifelerini en güzel, en adilane bir veçhile tayin ettiği gibi kadınlar ile erkeklerin mütekabil haklarını, vazifelerini de pek mükemmel, hikmet ve maslahata pek muvafık bir surette tayin ve tespit buyurmuştur. Binaenaleyh kadınlar da esasen erkekler gibi aynı haklara sahiptirler. Bir erkek nasıl ki hakk-ı hayata, hakk-ı hürriyete, hakk-ı mülkiyete maliktir, bir kadın da bu haklara maliktir. Şu kadar ki tali derecede bulunan bazı hususlarda bazı erkekler veya kadınlar arasında vezaif ve hukuk bakımından bazı farklar olabileceği gibi kadınlar ile erkekler arasında da bazı bakımlardan bazı farklar bulunabilir. Fakat bu vazifeler ile haklar mütekabil, mahiyet-i şahsiyeye müstenit bulunduğundan bundan dolayı hiçbirinin hakkı haddi zatında diğerinden noksan telakki edilemez. Mesela erkekler bazı mali ve vatani hizmetler ile mükellef oldukları halde kadınlar, nehafet-i fıtriyeleri dolayısıyla bunlar ile mükellef değildirler. Kadınlar da kocalarına ve heyeti içtimaiyeye karşı bazı vazifeler ile mükelleftirler ki erkeklerin bunlar ile adem-i mükellefiyetleri mahiyetleri ve içtimai hayat muktezasıdır.

Din-i islam kadınların zaaf halini, nezaket-i fıtriyesini, validelik durumlarını nazara aldığından haklarında pek adilane, pek şefikane muamele yapmalarını erkeklere emir ve tavsiyede bulunmuştur.

  1. God and Evil (Source etc. Are they real influences or psychological conditions of mind only? What does the Islam religion teach in regard to these two terms ?

2-Hayır ve Şer (Menşei hakiki tesirler midir yoksa psikolojik bir zihin hali midir? Bu iki tabir üzerinde İslam dini ne der?)

2-İçine imtihan için atılmış olduğumuz bu dünyada hayır ve şer = iyilik ve kötülük telakki edilen bir kısım hadiseler vardır. Bunlar öyle bir haleti ruhiyeden, mücerret bir zihni haletten ibaret değildir. Bu imtihan aleminde bulunan bir insanın hayatta muvaffak olup ubudiyet vecibelerini layıkıyla yerine getirebilmesi için ve kendisinin muti, mütefekkir, ubudiyetle mütehassıs bir kul olduğunun tecelli edebilmesi için etrafında hayır ve şer denilen hadiselerin bulunması lazımdır. Bütün bunlar muktezayı hikmettir. Hayrın da şerrin de Halikı cenabı haktır. Zehiri de tiryakı da yaratan yalnız Allahu Teâlâ’dır. Çünkü O’ndan başka Halik yoktur. Eğer şerrin de Haliki olmasa idi, kendisinin Halikiyeti mahdut, halikiyet bakımından şeriki mevcut olmak lazım gelirdi. Şan-ı uluhiyeti ise bundan münezzehtir. Filhakika cenab-ı hak, şerri de yaratmıştır. Fakat bundan korunabilmek için insana fıtri bir kabiliyet de vermiştir ve şer olan şeyleri beyan buyurmuştur. Hayra rızası vardır, şerre rızası yoktur. Kullarını hayır işlemekle mükellef tutmuştur, şer işlemekten de menetmiştir. Şüphe yok ki mabud-u kerim hazretleri, insanlara bir kuvvet ve kabiliyet vermiştir ki her insan bu sayede hayrı kesbe, şerden içtinaba muktedir bulunur. Buna rağmen insan hayrı bırakır da şerri irtikap ederse elbette bu fiiliyle mütenasip bir cezaya müstahak olur. Demek oluyor ki şerri bulunmasından dolayı insanlar bu şerri irtikaba fıtraten mecbur ve muztar değildirler. Bunlar kendi irade ve ihtiyarlarıyla şer tarafını iltizam ederlerse cenabı hak da dilemişse o şerri vücuda getirir. Hayır ciheti de böyle.

Velhasıl bu dünyada haddi zatında hayır da vardır, şer de vardır. Bunlar birer emri itibari değildir. Mesela iman bir hayr-ı mahzdır. Ademi iman da bir şerr-i mahzdır. Bunların başlıca menşei insanların iyi veya kötü olan niyetleri ve hareketleridir. Şunu da ilave edelim ki hadisat-ı kevniye arasında bulunan bir kısım şeyleri hayır veya şer telakki etmemiz, haddi zatında doğru olmayabilir. Bunların neticesinde bir nice hafi hikmetler, büyük faideler veya zararlar tezahür edebilir. Evet, bir nice hayır şeklinde telakki edilen şeyler vardır ki akıbeti itibariyle birer hayırdan ibaret bulunmuş olur. Bazı insanların bir kısım hastalıklara tutulmaları gibi ki bu hastalıklar o insanları devamlı sıhhatine sebep olur. Onların mütenebbihane yaşamalarına ve takdiri ilahiyye razı olup bu yüzden birçok sevaplara nailiyetlerine bir vesile teşkil eder.

İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen