Amerikalıların Suallerine Cevap III
20 Eylül 1956
Amerikalıların Suallerine Cevap III
Amerikalıların Suallerine Cevap III
20 Eylül 1956-50. Sayfa-Dergi: Sebilürreşad
Sayı: 10. Cilt 229. Sayı
(Doğru şekilde ibadet edebilmek için hususi bir teşekkül veya gruba dahil olmak lazım mıdır? – Müslüman olmayanların durumu – İnsanın Allah ile ve uluhiyetle münasebeti – Ba’s ba’del mevt )
Is it necessary to join any special organization or group of people or believers to worship correctly?
(What is necessary to do this life to be saved? What if one fails to live according to your religion is he punished here and if not will he be punished after death?)
Doğru şekilde ibadet edebilmek için hususi bir teşekküle veya gruba dahil olmak lazım mıdır? (Bu hayatta kurtulmak ‘’necat bulmak’’ için ne yapmak lazımdır? Dininizin akidelerine göre yaşamayan bir insan ne olur? Bu dünyada mı ceza görür? Eğer bu dünyada ceza görmezse öldükten sonra cezalandırılır mı?)
Din-i İslam Müslümanların Hak Teâlâ hazretlerine nasıl itikat ve nasıl ibadet edeceklerini ve insanların mütekabil haklarını, vazifelerini tayin etmiştir. Müslümanlıkta bazı ibadetler münferiden yapılır, bazı ibadetler de cemaat halinde yapılır. Müslümanların heyet-i Umumiyesi bu gibi hususlarda müttehit bir varlık teşkil ederler. Hususi teşekküllere, gruplara ayrılmazlar. Şu kadar var ki her insanın yapmakla, yapmamakla mükellef olduğu birçok şeyler vardır. Bunların büyük kısmı Furuat namıyla yad olunur. Esasata, itikadata ait değil, tali derecedeki meselelere, hükümlere aittir. Bunların hepsine her Müslüman muttali olamaz. Belki bapta ihtisas sahibi olan ve ammenin itimadını kazanmış bulunan bir din aliminden müstefit olmaya muhtaç bulunur. İşte bu gibi hususata ait ahkamı bildiren pek muhterem bazı müçtehitler vaktiyle yetişmiş, bütün Müslümanların itimadına, hürmetine mazhar olmuşlardır. Bu müçtehitlerin arasında itikadat, esasat-ı diniye, sarih ahkam-ı şeriye bakımından bir ihtilaf mevcut değildir. Hepsi de birbirine karşı hürmetkardır. Ancak füruata, ibadetlere ait, ikinci derecede bulunan bazı meselelerde, bazı hususlarda kanaatleri muhtelif bulunmuştur. Bu cihetle islam aleminde mezheb-i Hanefi, mezheb-i maliki, mezheb-i şafii ve mezheb-i hanbeli namıyla başlıca dört mezhep teessüs etmiştir. Müslümanların bir kısm-ı azamı da bu dört mezhepten birine kendi ihtiyarıyla müntesip bulunmuştur. Bununla beraber hepsi de usul-ü itikadiyede müttehit, aynı ibadetlerle muvazzaf, birbirine karşı hürmetle mütehassıstırlar.
İslam dininin yüksek ahkamını layıkıyla bilip tatbikata muktedir olacak bir zat ise kendisi de bir müçtehit, bir büyük din alimi bulunmuş olacağından bu dört mezhepten birine herhalde dahil olmak mecburiyetinde bulunmaz.
Dünya hayatına gelince bu hayat, kadrini bilenler için büyük bir nimettir. Bu hayattan kurtulmak için yani bu hayatta mesuliyetten, korkunç akıbetlerden halas olup muvaffakiyetlere, mükafatlara nail olmak için din-i ilahinin gösterdiği diyanet, fazilet, nezahet ve kemalat yolunu takip etmelidir, kötü akidelerden, Hakkın rızasına muhalif hareketlerden kaçınmalıdır.
İslam dini ilim ve hikmet, hakikat ve saadet düsturlarını cami, bütün ilahi dinlerin hatimesi, efdal ve eşrefi olan bir mübarek dindir. Her akıl ve fikre malik olan zat, güzelce düşünüp tetkik ederse bu pek yüksek dinin bütün ahkamını tasdike, takdir ve tebcile mecbur olur. Binaenaleyh bütün insanlar, bu ulvi umumi dinin hükümleri veçhile hareket etmekle min indillah mükellef, memur bulunmuşlardır.
Bu pek kutsi dinin varlığına, hükümlerine muttali olmaları kabil olacak bir durumda bulunan insanlar, bu din-i mübinin ahkam-ı celilesine muhalefet etmelerinden dolayı ındallah mesul olurlar. Bazı kimseler bu yüzden dünyada bazı cezalara uğrayabilirler. Fakat bu muhalefet üzere terk-i hayat ederlerse ahiret aleminde herhalde layık oldukları ceza-yı ilahiye ebeden maruz kalacaklardır. İslam dini, bu elim akıbeti mükellefiyet halinde bulunan her insana karşı alenen beyan etmek lütfunda bulunmuştur. Ta ki insanlar düşünüp istikballerini ona göre temine çalışsınlar.
Status or condition of non-believers
(Those who do not believe as you do. What are the individual disadvantages or personal loss if he is a non- believer in your religion or faith, both here and in the life after death?)
2-Müslüman olmayanların durumu. (Sizin inandıklarınıza inanmayanların durumu. Müslümanlığa inanmayanların bu dünyada veya ahirette kayıpları ve zararları dininize göre nelerdir?)
2-Müslümanlık umum beşeriyete müteveccih pek ali bir dindir. Bu dinin kati surette sabit,itikat edilmesi her insan için bir vecibe olan ahkam-ı celilesi umum beşeriyetin selamet ve saadetini temine matuftur. Binaenaleyh akil, mütefekkir olan her insan, bu yüksek dini kabul etmekle mükelleftir. Buna rağmen Müslümanlığı kabul ve tahsin etmeyenlerin ahiret aleminde mesul, bir ebedi azaba duçar olacakları muhakkaktır. Akil, salih insanlar, İslamiyet sayesinde dünyada nezih bir itikada, güzel bir safa-yı ruha, binazir bir zevk-i maneviye nail olurlar. Ahiret aleminde de ebedi saadete ererler, cennet nimetlerine nail olurlar, tecelliyat-ı ilahiyeye mazhar olarak her türlü tasavvurların fevkinde bir neşve-i ruhaniyeye mustağrak bulunurlar. İslamiyetten mahrumiyet neticesinde ise bu gibi maddi ve manevi nimetlerden, saadetlerden mahrumiyetle beraber ahirette de bir ebedi azap ve ikaba duçar olmak mukarrerdir.
Velhasıl, Müslümanlığın hakikatine, ahkamının sıhhat ve ulviyetine inanmayanların kaybedecekleri nimetler, selametler ve uğrayacakları cismani ve ruhani zararlar, felaketler, her türlü tasavvurların fevkinde olarak pek çoktur.
Man’s Relationship to God or to Deity
(Is there any kindship in any actual or related connection? Is each person created at the beginning of his or her life on this earth ?)
3-İnsanın Allah ile uluhiyetle münasebeti. (fiili veya nispi bir yakınlık var mıdır? Her fert bu dünyadaki hayatına başlarken yaratılıyor mu?)
3-İnsan ile Allahu tealanın münasebeti, aralarında nispet, Halikiyetle mahlukiyettir, mabudiyetle ubudettir, razıkiyet ile merzukiyettir. Allahu teala hazretleri yukarıda işaret olunduğu üzere bir Halik-i azimdir ki şerik ve naziri yoktur. Mahlukatından hiçbirine benzemez, hiçbir mahluku kendisiyle uluhiyet,halikiyet ve mabudiyet itibarıyla müttehit olamaz. O bir halik-i bi-nazirdir ki bütün mükevvenatı yoktan yaratmıştır. Her şey, her fert onun mahlukudur. O bir mabud-u azimdir ki bütün zi-hayat, akil mahlukat Ona ibadet ve taatle mükelleftir. İnsan, bu ibadet ve taat sayesinde mabud-u keriminin lütfuna, feyzine mazhar olur. Bu itibarla manevi bir yakınlık tecelli eder. İnsan zat-ı uluhiyetin rahmetine, inayetine liyakat kazanır. O’nun azap ve ikabından uzak kalır. Bu dünyaya gelen her ferdin varlığı, cenabı hakkın dilemesiyle, yaratmasıyla, beslemesiyle kaimdir. İnsanın ruhu evvelce yaratılmıştır. Dünyaya geleceği zaman da maddi vücudu rahm-i maderde Allahu tealanın yaratmasıyla teşekkül etmektedir.
Dünyaya geldikten sonra da hayatının devamı, vücudunun neşvü nema bulması, muhtelif hayat çağrılarına girebilmesi, yine o Halik-i azimüşşanın takdiriyle, yaratmasıyla lütuf ve inayetiyle husule gelmektedir.
Resurrection
(Of individual or what? after we die and leave our present existence, what will happen to us as individuals eventually? Will there be any family relationship? How do you believe we will appear? To whom will each individual give an account of his past deeds ? )
4-Ba’su ba’del mevt. (Bir insan öldükten sonra fert olarak ne oluyor? Aile bağlılıkları olacak mı? Ne şekil alacağımıza inanıyor musunuz? Her fert geçmiş ameli hakkında kime hesap verecektir?
4-Biz Müslümanların itikadına göre ba’su ba’del mevt haktır. Yani insanlar öldükten bir müddet sonra yeniden kudret-i ilahiye ile hayat bularak kabirlerinden kalkacak, mahşer denilen bir alemde toplanacaklardır. Her insan, kudret-i ilahiye ile yeniden hayat sahasına atılacaktır. Allahu tealanın lütfuna, cennetine nail olacak olan mümin kulların arasında aile bağlılığı devam edecektir. Mesela mümin bir erkeğin mümin olan refikası, ahirette de kendisiyle beraber bulunacaktır. Ebediyen cehenneme düşecek kullar ise aile bağlılığından, ezvak-ı hayatiyeden, uhrevi nimetlerden mütemadiyen mahrum kalacaklardır. İnsanların ahirette ebediyen sevaba veya ıkaba mazhariyetleri, dünyadaki itikatlarının muktezasıdır. Şöyle ki hak veya batıl bir itikada sahip olan bir kimse, bu itikadını ilelebet muhafaza edeceğine azm ve cezm etmiş bulunmaktadır. Binlerce, milyonlarca sene yaşayacak olsa bu itikadından yine ayrılmayacağına kalben kanidir. İşte onun sevaba veya ıkaba ebediyen mazhar olması da bu hareketinin, bu kanaat-i ruhiyesinin bir neticesidir. Mahşer aleminde her fert, geçmiş olan amelinden dolayı Allahu azimüşşana hesap verecektir. Herkesin dünyadaki güzel ve çirkin amelleri, emri ilahi ile tespit edilmiştir. Mahşerde, o mahkeme-i kübrada herkesin dünyadaki amelleri tamamen tezahür edecektir. Cenabı hakkın adaleti ilahiyesi bu vesile ile de tecelli ederek herkes layık olduğu mükafata veya mücazata kavuşacaktır. İtikadı güzel olduğu halde hasbel beşeriye Rabbine karşı bazı günahlarda bulunmuş bir kısım kulların hakkında afv-ı ilahinin tecellisi de görülecektir. İnsanlar, hukuk-u ibada ait şeylerden dolayı da ahirette muhasebeye tabi olacaklardır. Haklarına tecavüz edilmiş olanlar, bu tecavüzü irtikap edenlerden haklarını isteyeceklerdir. Mamafih bir kısım ali cenap zevatın bu haklarından vazgeçip mütecavizleri affedecekleri de memuldür.
İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen