15 Nisan 1912
15 Nisan 1912
15 Nisan 1912
Afrika'da İslamiyet1
15 Nisan 1912
Küre-i arz üzerinde Amerika’dan başka hiçbir kıtaya tesadüf olunamaz ki orada İslamiyet tecelli etmiş olmasın. Semayı İslamiyet’ten intişar eden saadet nurları; her tarafı yıldızlar içinde bırak-mış, letaif-i semaviyesiyle alem-i insaniyetin birçok kısımlarını tezyin ve tenvir eylemekte bulunmuştur. İşte bu cümledendir ki kevkebe-i İslamiyet, ceziretü’l-Arap’ta parlar parlamaz derhal ziya-ı lahutisinden Afrika kıtası dahi müstenir olmuş, bu büyük kıtanın her tarafında envar-ı hidayet temevvüç eylemeğe başlamıştır.
Zaten kabil midir ki? Bir neyr-i hakikat olanca tecelliyatıyla her tarafa eş’a-nisar olduğu halde Afrika kıtasını lem’a-i tecellisinden mahrum bırakmış olsun.
Güneş ilk evvel şark ufuklarını zerin ziyalar içinde bıraktığı gibi mühr-ü latif-i İslamiyet de Afrika’nın ilk evvel şark taraflarını Pertevlere müstağrak eylemiş idi.
Neşreylediği şa’şâ-i adaletle ulviyetini herkese teslim ettirmiş olan hazret-i Faruk’un zaman-ı hilafetinde izam buyrulan dört bin kadar mücahidden müteşekkil küçük bir ordu, kudsiyet-i İslamiyet sayesinde Mısır’ı fetih ve teshir eylemiş, şea-i dilpezir-i İslamiyet ta Trablusgarp sularında temevvüç nüma-yı zuhur olmağa başlamıştır. Nur-u İslamiyet, günden güne kuvve-i ittisaiyesini tezyid ettikçe ediyor.
Zulam-ı dalalet içinde hatt-ı hareketini kaybederek her tarafa çan atan bir kitle-i azime, birdenbire şeaat-ı ulviye-i diniyeden iktibas-ı feyz eyleyerek saha-i hidayete vasıl olmakda bulunuyordu.
Hele Şark’dan başlayarak Bahr-i Sefid’in sahil-i latifinde bulunan kısm-ı şemali’den münteha-yi garbe değin her taraf havza-i İslamiyete dahil olmuş idi. Hayfa ki! Bir sür’at-i berkiyede her ciheti tenvir eden kuvve-i maneviyye-i İslamiyye, bir müddet sonra inkisara yüz tuttu. Bedia-i İslamiyet olanca iltimaatiyle mütecelli olduğu halde İslam hükümetleri, bundan bihakkın isti-fade edemedi. Müslümanların taht-ı hakimiyetinde bulunan memleketler birer birer elinden çıkmağa başladı, ecdad-ı kiramımızın metanet-i diniyye, ulviyet-i fıtriyeleri sayesinde fetih ve teshir olunarak medeniyet-i İslamiyenin cilvegah-ı münevveri olan parçalar artık düşmanların ağuş-u iştihasında görünüyor. Mütefekkirin-i millet ebediyen giryebar-ı ıstırap olmağa başlı-yordu.
Bir kere Afrika kıtasının şark, şimal, garp havalisine atf-ı lehazı-i dikkat eder isek görüyoruz ki bir zamanlar Afrika’nın en metin, en parlak bir hükümet-i İslamiyesi olan Zangibar memleketi, idaresizlik yüzünden, dahili zuhur eden iğtişaşat yüzünden Avrupalıların ihtirasat-ı siyasiyesine kurban olarak İngiltere’nin taht-ı idaresine girmiştir. Edvar-ı iptidaiyeden beri Nil-i Mübarek sayesinde en nurani medeniyetlerin mehd-i zuhuru olan Afrikanın en münbit,en feyz-nak bir parçası olarak her güne terakkiyat-ı medeniye ve sanaiyeye müsteid bulunan Mısır memleket-i İslamiyesi dahi İngiltere Nüfuz-u siyasi ve iktisadiyesi altına girerek, alem-i İslam’ın inhitat-ı feci-i’ne karşı nazar-ı tesiratını atf eylemekte bulunmuştur. Bahr-i Sefid’in sine-i nuraniyetine iltica ederek bir malik-i derya gibi runüma-yı safvet olan Trablusgarb ise medeniyet düşmanı, hukuk-u ulviye-i beşeriyenin mahi-i yeganesi bulunan bir millet-i ğasıbenin hücum-u vahşi-yanesine maruz kalmış, ifritlerin pençe-i tecavüzüne uğramış bir peri-i letafet gibi giriftar-ı mezalim olmuştur.
Kıymetdar madenleriyle, latif latif ormanlarıyla bir hazine-i servet ıtlakına layık olan Tunus eyaleti, hiçbir hakka müstenid olmayarak Fransanın taht-ı işgalinde bulunduğu gibi Fransa’nın iki misline muadil olan,ve her türlü bedayi-i tabiyyeyi cami’ bulunan Cezayir dahi Cezayir beyinin Fransa sefirini tahkir etmiş olması vesilesiyle Fransa’nın müstemlekat-ı ıdadine dahil olmuştur.
Afrika’nın münteha-ı garb şimalisinde sekiz milyon nüfusa malik bulunan Fas hükümet-i İslamiyesine gelince bütün bütün alem-i İslamiyet’i müteessir bırakacak bir hal-i ıstıraba maruzdur. Bu müstakil İslam hükümeti olsun mütemeddin! Avrupalıların ihtirasat-ı hasise-i siyasiyelerinden masun kalamamış, akıbet-i istiklalini kaybederek vesika-i esaretini kendi eliyle imzalamış, Fransa’nın himayesini kabule mecbur olmuştur.
Bugün bir suret-i mahiranede vaz’ edilen bu himayeler, feth-i ati’nin bir tarz-ı nezaket-karisinden başka bir şey olmadığı malumdur. Vakıan Avrupalıların himaye vaz’ ettiği, müstamerat ittihaz eylediği bazı memalik ahalisi vardır ki bunlar; zeki, çalışkan, kıymet-i hakimini takdir eder olduklarından elbette ki bir gün intihaz-ı fırsat ederek hamilerinin başına bela kesilecek, mukayyed oldukları zincir-i esareti parçalayarak nimet-i hürriyet ve istiklale nail olacaklardır. Acaba taht-ı himayede bulunan akvam-ı İslamiyede böyle midir? Heyhat ki hala aile-i İslamiye arasında tamam bir eser-i intibah görülmüyor, eğer İslamlar, düşmanlarının münevviyatını keşfetse idiler, eğer İslamlar karşılarında olanca azamet ve şekva ile yükselip günden güne kesb-i cesamet eden hükümetlerin terakkiyat-ı seriasından mütenebbih olarak el birliğiyle çalışsa idiler. Bugün bu sükût-u elime, bu izmihlal-i hazine düçar olur idiler?
İşte bütün muvahhidinin yüreklerini sızlatacak, bütün mütefekkirin-i müsliminin kalplerini parçalayacak kadar feci, elim olan bu felaketler bütün bizim gaflet ve cehaletimizden, bütün bizim idare hususundaki tekasül ve müsamahalarımızdan neşet etmiş birer hakikattir.
Yazık değil midir ki üç yüz milyon nüfusa malik bulunan alem-i İslamiyet, insaniyet düşmanlarının pençe-i kahrında zebun olsun, yazık değil midir ki otuz-kırk milyondan ibaret olan İngiliz milleti hüsn-ü idaresiyle, akıl ve kiyasetiyle küre-i arz üzerinde icra-ı hakimiyet eylesin de İslamlar cehalet ve atalet yüzünden adab-ı milliye ve vezaif-i İslamiye ve içtimaiyelerine riayetsizlik yüzünden her türlü fecayi-i şuûn’a maruz bulunarak hayat-ı siyasiyelerine hatime çeksinler!
Eyyuhe’l-Müslimun! Ne vakit intibah edeceğiz? Ne vakit komşularımızın terakkiyat-ı harikuladesini görerek bir eser-i hayat göstereceğiz? Hala mı akvam-ı sairenin terakkiyat-ı fenniyesini, tekemmülat-ı iktisadiye ve siyasiyesini bırakarak ahlak-ı redie ve adab-ı muzırresini memleketimize idhale çalışacağız?
Emin olalım ki ahlak-i sefilanemizi temaşa edenler, atalet-i ruhiyemizi inkaz-ı nazar eyleyenler bizi ta’yib edecek, Tarih;
“Bir devleti etmiş idi tahrib-i zamane
Muhtac idi ihya-yı vatan sa’yi mezide
Heyhat ki dalmışlardı huvab-ı girane
Ağuş-u atalette hep insal-i cedide
Maruz idi her nasiye bir hüzn-i şedide”
Neşideleriyle hakkımızda mersiye-huvan teessür olacaktır.
Garplıların rekabet-i siyasiye ve iktisadiyesi günden güne tezayüd ediyor. Daire-i Nasraniyetten hariç olan akvam-ı vahşi, nim-i mütemeddin addedilerek ellerinde bulunan arazideki hakk-ı mülkiyet ve hakimiyetleri itiraf edilmiyor, koca hakşinas Avrupalılar! her tarafa medeniyet-i Nasraniyeyi idhale çalışıyor, daha doğrusu menafi-i hasise ve i’raz-ı siyasiyelerini birer puşide-i rüya altında setrederek herkesin kanını emmek istiyorlar. Bir zamanlar kendine alem-i İslam’ın hamisi süsünü vermek isteyen bir büyük imparator, Afrika’daki müstemlekatında bulunan İslamların tevessü’ ve terakkisini kendi menafi-i siyasiyesine mani görerek İslamiyetin intişar ve ittisaına manialar teşkilini emrediyor. Diğer bir hatip ise sandale-i hitabeti etrafında toplanan mütemeddin Avrupalılara karşı bugün şevket-i siyasiye-i İslamiyye müzmahil olmuştur. Beynlerinde vahdet-i siyasiye ve içtimaiyeden eser kalmamıştır diye tebşirat-ı mühimmede bulunuyor. Biçare İslamlar ise hala uyuyor. Hâlâ gaflet ve atalet içinde kalmış, birbiriyle uğraşıp duruyor. Ah! Bir gün olacak mı ki satvet-i kadime-i İslamiye yine olanca nuraniyetiyle parlasın, parlasın da bütün cihan-ı insaniyet hakiki bir medeniyetin neden ibaret olduğunu anlasın? Fakat eminim ki şems-i münir-i İslamiyet hiçbir vakit düçar-ı küsuf olmayacaktır. İslamiyet, vakit vakit nurunun intişarına hail olmağa çalışan bulutları parçalayarak iltimaat-ı latifesiyle gözleri kamaştırmakta devam edip duracaktır.
Erzurumlu Ömer Nasuhi
Beyânü’l-Hak Dergisi- 5. Cilt 154. Sayı- 15 Nisan 1912 (https://katalog.idp.org.tr/sayilar/190/6-cilt-154-sayi)↩︎